Komplo ile Kurulan Kürt Kapanı-3 - RAUF KARAKOÇAN

Komplo ile Kurulan Kürt Kapanı-3 - RAUF KARAKOÇAN
6 Oct 2024   03:15

Komplo ile sonuç almak isteyen güçler fena halde yanıldıklarının farkına vardılar. Ellerindeki tek koz ve son çare olarak Önder Apo’yu tümüyle tecrit etme kaldı.  Yıllara yayılan tecrit uygulaması aynı zamanda sesiz bir ölümdür. Acziyet içinde kalan egemenlerin sonuç almak için başvurdukları komplonun son aşaması tecrit ve izolasyon olmuştur.

İmralı F Tipi Tek Kişilik Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi denilince, bu cezaevinin ismi bile kulağa ürkütücü geliyor. Denizle çevrili bu küçük adanın rutubetli havası bile insanın yaşam direncini erkenden kıracak, çeşitli kalıcı hastalıklara yol açacak coğrafik konuma sahiptir. Böyle bir ada da tabutluğu andıran dar bir hücrede 26 yıl kapalı kalmak başlı başına büyük bir direniş öyküsüdür.

İmralı’da yıları aşan bir tecrit uygulanmaktadır. Hukuki anlamda 2011 yılından beri önder Apo ile avukat görüşmeleri zaten kesilmiş durumdadır. 2019 yılında bazı nedenlerden dolayı (Avrupa, Türkiye-Kürdistan ve özellikle de zindanlardaki açlık grevleri, ölüm oruçları, Leyla Güven’in eylemi) 5 avukat görüşmesi dışında Avukatlar adaya ayak basmamıştır. Avrupa Konseyi’nin ve diğer kurumların kararlarına rağmen Türkiye, üyesi olduğu bu kurumların bağlayıcı anlaşmalarına/kararlarına uymuyor.  İmralı Cezaevi 7 Ağustos 2019 tarihinden itibaren avukatlara yasaklı halle geldi.

Önder Apo’nun sağlık ve güvenliğiyle ilgili kamuoyunda oluşan hassasiyetten dolayı son bir kez 25 Mart 2021’de 4 buçuk dakikalık kesintili bir telefon görüşmesinden sonra bir daha da haber alınamamıştır. Önder Apo, 26 yıllık tutukluluk süresi boyunca yaptığı bu ikinci telefon görüşmesinin kesintiye uğraması da sistematik işkence sisteminin uygulandığını göstermektedir. 

O gün bu gündür direkt ya da dolaylı hiçbir iletişimin olmadığı ada zindanında ağırlaştırılmış tecrit uygulaması devam etmektedir. Avukatların ve ailenin yüzlerce defa (300’ün üzerinde) yaptıkları görüşme başvuruları hiçbir zaman karşılanmadığı gibi hücre cezasının verildiğine dair açıklamalar yapılmaktadır. Tek kişilik hücrede Önder Apo’ya hangi gerekçeyle hücre cezası verildiği de anlaşılmış değildir.

İmralı tecrit sistemi, Türkiye’nin bütün yapısal sorunlarına sirayet edecek kadar çetrefilli bir durum arz etmektedir. İmralı adasındaki işkence sistemi, izolasyon, tecrit durumu anlaşılmadan Türkiye’nin hiçbir sorunun çözülmeyeceğini açıkça ifade etmek gerekir.  Bu sorunu görmezden gelen siyasi anlayış ister iktidar cenahı ister muhalefet bloğu olsun arpa boyu kadar yol alamayacaklarını da maalesef anlamıyorlar ya da anlamazlıktan   gelmektedirler.

İktidardaki faşist zihniyettin, İmralı ada zindanında uyguladığı tecrittin dışa yansıması tamamen Kürt katliamıdır. İşgal ve imha saldırılarıyla sınır ötesine günü birlik yapılan ağır bombardımanlarla Kürtlerin kazanımlarını yok etmeyi, Kürt Özgürlük Hareketi’nin de tasfiyesi amaçlanmaktadır. Yani İmralı’da tecrit, dağda tasfiye at başı giden uygulamalardır.

AKP-MHP faşist iktidarına karşı Türkiye’de direnen ve radikal demokrasinin temsilciliğini en ön saflarda yapanların başında Önder Apo ve temsil ettiği halkların iradesi gelmektedir. Türkiye’deki despotik yönetimin faşist uygulamalarına her alanda meydan okuyan Kürt direnişinin hakkını teslim etmek gerekir. Önder Apo’nun İmralı’daki direnişi, gerillanın Canfeda duruşu sayesinde AKP-MHP faşist rejimi tükenişin eşiğine gelmiştir. AKP’nin yaşadığı seçim yenilgisinin asıl nedeni Kürt karşıtı düşmanca politikalarıdır. 50 yıllık savaş deneyinden de anlaşıldığı gibi PKK-Kürt karşıtlığı yapanlar siyasette kaybetmeye mahkûm olmuşlardır. Şimdi de sıra AKP’nin iflasına gelmiştir. Her siyasi parti, AKP’nin seçim yenilgisini kendi başarı hanesine yazması sadece bir yanılsamadır.

Kendisini faşist iktidara karşı muhalif olarak konumlandıran, demokrat-sosyal demokrat, sol geleneğin bütün tandanslı yapıları, Kürt direnişini ve İmralı gerçeğini bilmeleri önemle arz edilir. Bu direniş anlaşılmadan faşizme karşı muhalefet yapamazlar. İmralı’da ki tecrit sisteminde direnen Önder Apo gerçeği, Türkiye’de ki faşist iktidara karşı her cephede direnen Kürt halkının mücadelesi bir anlamda namusu kurtarma mücadelesidir.  Direniş sahasında, Önder Apo’dan, PKK’den, direnen Kürt halkından başka kimler, hangi örgütlü yapılar ve hangi siyasi irade var? sorusuna cevap bulmak bile oldukça zordur.

Ekmek-Adalet diye feryadı figan edenler, sıradanlaşan faşist baskılara karşı mücadeleleri laftan öteye geçmiş değildir. Başta CHP olmak üzere muhalefetin sol kanadındakiler lafla peynir gemisinin yürümediğini yeterince idrak etmiş değillerdir. Sözlü sataşmayla faşist iktidarların alt edildiği dünyanın neresinde görülmüştür. Hatta faşist iktidarların sandıkla gittiği herhangi bir ülke deneyimi var mı acaba?

İmralı tecrit uygulaması Önder Apo ve Kürt halkı için sessiz ölüm anlamına gelmektedir. Gerek tecrit uygulaması ve gerekse gerillaya ve Kürt halkına dayatılan tasfiye saldırılarına karşı muhalif kesimlerden tek cümle kuran yoktur. Dilara, Dilruba olayı, gazete manşetlerine, TV ekranlarına taşındığı kadar, İmralı tecridine dair tek sözcük söylenmiyor. Adalet mücadelesi verdiğini sanan muhalifler, siyasi muhalefetin çabaları topu birden Emine Şenyaşar annenin adalet mücadelesi kadar pratik bir anlam ifade etmiyor. Faşizme karşı mücadelenin sadece sözde kalması, örgütlü mücadeleye dönüşmemesi, eyleme geçmemesi faşist iktidarı cesaretlendirmekten başka işe yaramamaktadır.

Tecrit ve tasfiye girişimlerine karşı sesini çıkarmayanlar, faşizme karşı mücadelede Kürtleri yalnız bırakanlar, Kürtlerin oylarına talip olma gibi bir gafleti de yaşamaktadırlar. Kürtler ölüm-kalım savaşındayken tek cümle kurmayan/kuramayan CHP türü muhalefet, Kürt demokratlara selam göndermekle siyaset yapılmayacağını ne zaman anlayacaklar? Kürdün demokratları, Kürtlerin katledilmesine, gerillanın imhasına, Önder Apo’nun ağırlaştırılmış tecridine sesini çıkarmıyorsa/çıkaramıyorsa bu ne biçim demokratlıktır?  sorusunu sorma hakkımız vardır.

Türkiye’de ki bütün sorunların kaynağında yatan Kürt Sorununu ve hiçbir hukukla, vicdanla, ahlakla alakası olmayan tecrit gibi bir insanlık suçunu görmezden gelenlerin, Türkiye’nin mevcut şartlarında siyasette başarı sağlamanın şansı yoktur. Sadece ve sadece fırsatların hebasına yol açacaktır. Kısacası Kürt Sorunundaki körlük siyasette kötürümlüktür.

İmralı tecridi kırılmazsa ve olası beklenmedik olumsuz sonuçların yaşanması halinde, Kürtler gerektiğinde savaşla, gerektiğinde sandıkla bunun hesabını sorumluluğu olanlardan mutlaka soracaktır. Önder Apo’nun bu konuda fiilen bir çağrısı da vardır. ‘Kürt Sorunu demokratik yöntemlerle çözülmezse Kürtler gerektiğinde yüzyıllık savaşa hazır olmalıdır’ sözü bugünkü faşist iktidara karşı daha fazla geçekliğini korumaktadır. Hesaplar bu gerçeğe göre yapılmalıdır.

(cb)

ANHA