Kalkan: Bu savaşın merkezi Türkiye'dir
3. Dünya Savaşı'na ve İsrail'in Lübnan'a saldırılarına dikkat çeken PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, savaşın merkezinin Türkiye olacağını, kurtuluşun ise Önder Abdullah Öcalan'ın paradigması olduğunu vurguladı.
Medya Haber TV'nin sorularını yanıtlayan Duran Kalkan, Önder Abdullah Öcalan’ın 15-20 yıl önceki değerlendirmelerine dikkat çekerek, “Önder Apo 15 yıl önce, 20 yıl önce bunları defalarca yazdı, uyardı. Dikkat çekti, "başınıza büyük felaketler gelir" dedi; dinlemediler. Şimdi AKP-MHP faşizmi Türkiye'yi böyle bir felaketin içine soktu. Sıra Kıbrıs'a gelecek, Türkiye sınırına gelecek ve savaş Türkiye'de yoğunlaşacak. Ne yapacak TC devleti? Ya tümüyle uşak olacak, teslim olacak, uydu haline gelecek, her şeyini kaybedecek ya da kafa tutmaya kalkarsa parçalayacaklar. Önder Apo, "sizi kırk parçaya bölerler" dedi” diye belirtti.
İSRAİL'İN SALDIRILARI VE 3. DÜNYA SAVAŞI'NIN GİDİŞATI
Kürdistan'daki savaş ve saldırılardan sonra Ortadoğu'daki savaşa gelirsek; Gazze'den sonra İsrail, son 1-2 haftadır Lübnan'ı vuruyor. Bu savaşa ve 3. Dünya Savaşı'nın gidişatına dair neler belirtmek istersiniz?
Evet, Gazze Savaşı'nın da yıl dönümü yaklaşıyor. Gazze olayı dünyada bir şok yaratmıştı herkeste. Şimdi bir yılı dolmadan Lübnan'a benzer saldırılar var ve benzer şok edici durum yine yaşanıyor. Biz değerlendirdik bunları çeşitli dönemlerde. Hemen Gazze Savaşı başladıktan sonra bunun nedenlerini, amaçlarını, savaşı yapan güçleri, bu savaşa nasıl yaklaşılması gerektiğini ifade ettik. Ne dedik? Dedik ki sıra Lübnan'a gelecek buradan sonra. Bu bilinmeyen bir durum değildi. Gerçekten de sıra Lübnan'a geldi. Fakat biz böyle derken Lübnan'da bu düzeyde bir savaş olur diye düşünmüyorduk. Olacağını sanmıyorduk. Gazze Savaşı'ndan doğru dersler çıkartılır, savaşan güçler de biraz daha doğru yaklaşırlar, böyle bir vahşete, benzer vahşete Lübnan'da da izin verilmez diye düşünüyorduk. Fakat öyle olmadı. Hizbullah öyle bir tutum gösteremedi. İran buna engel olamadı. Aslında Gazze Savaşı'nda bir tutumu vardı. Ona dayanarak İran basiretli yaklaşıyor, bunlara izin vermez diye de düşündük aslında. Gerçekten İran böyle mi olmasını istedi yoksa engel olmaya gücü mü yetmedi, bilemiyoruz. Yeni seçilen Cumhurbaşkanı, ümmetin birliğinden söz etti. "Hizbullah yalnız başına savaşamaz" dedi.
İyi de, doğru değerlendirmek lazım. Bu ümmeti yüzyıllardır kimler parçaladı? İktidar ve devlet güçleri parçaladı. Ulus devlet gücü parçaladı. Bir de sadece ümmetin birliği yok. Sen ümmetin birliği dersen, Hristiyan’ı da kalkar "Mesihi birlik" der, Yahudi’si de birlik olmak ister. Herkesin birliğini, bütün insanlığın birliğini istemek lazım. Bu dinciliği aşmak gerek. Dincilik ve milliyetçilik, 100 yıldır, 200 yıldır kasıp kavurdu Ortadoğu'yu. Şimdi de bütün bu kasıp kavuran savaşların temel nedeni bu dincilik ve milliyetçilik oluyor. Karşıdakini yok etme var, birlikte yaşama yok. O diyor illa onu yok edeceğim, diğeri diyor onu yok edeceğim. Bu yanlış! Demokrasiye inanmıyorsa, o zaman bütün dinlerin kardeşliğine inansın. Bütün insanların birlikte yaşama hakkının olduğuna inansın. Böyle bir yaşam düzeni öngörülsün. Sinlerin, "seni yok edeceğim, ben kendim yaşayacağım" şeklindeki yaklaşımı reddetmesi lazım her şeyden önce. Bizim bildiğimiz, dinin özünde aslında bunun reddedilmesi var. İktidarlaştırılan, devletleştirilen dinler bu hale geldiler, milliyetçilikle birleştiler. Ulus devlet milliyetçiliğiyle herkese düşman, her yeri çatışma alanı haline getirdiler. Bunun sonucunda Gazze halkı kurban edildi. Şimdi Lübnan halkı kurban ediliyor.
Daha önce de söyledik; Filistin halkının desteğini çok gördük. Kürt halkı olarak, onun özgürlük güçleri olarak ekmeğini yedik, suyunu içtik. Başta Şii toplumu olmak üzere Lübnan halklarının da ekmeklerini yedik, sularını içtik. İnsan ne diyeceğini bilemiyor. Onlar bizim kardeşlerimizdir. Acılarını derinden paylaşıyoruz. Ne diyelim? Bu olmamalıydı yani. Böyle bir şeye fırsat verilmemeliydi. Buna fırsat vermiş olmak, bunu engellememiş olmak başlı başına bir suç. Bunu kim yaptı? Kimler yaptı? Suç işliyorlar. Dikkat edelim; en çok kimdi Lübnan'da savaş isteyen? AKP-MHP'ydi, Türkiye'ydi. AKP'nin yayın organları, tartışmacıları 24 saat Hizbullah'la İsrail'in nasıl savaşacağını, Lübnan'da İran'la İsrail'in nasıl karşı karşıya gelip savaş yapacağını ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. Şimdi savaş yaptırdılar. Lübnan'da herhalde istekleri yerine geldi, başarılı oldular. Memnunlar mı istediklerine? Şimdi onu yapanlar pısmış görünüyorlar. Biliyorlar, suç işlediler.
İran kendine göre yine de biraz daha dikkatli davranıyor. Ama neden Lübnan bu hale geldi ve bu kadar sert bir savaş durumu yaşandı? İnsanlığı şok edici durum. İsrail'in saldırıları vahşi. Türkiye buna karşı çıktığını söylüyor. İşte TC'nin yaptığı saldırılardır. Cihazlar patlattılar, teknik kullanılıyor, deniliyor. Bunları 10 yıldır TC devleti kullanıyor. Biz bunları biliyoruz. Şimdi bütün insanlığın Lübnan'dan gördüğü, Hizbullah çevrelerinin yaşadığı şaşkınlığı zamanında biz de yaşadık. Çok zarar gördük. Merkez karargahımız defalarca teknik kullanılıyor diye açıklamalarda bulundu. Bunu söylerken kullanılmaması gereken, savaş suçu olan teknikler kullanılıyor. Savaş suçu işleniyor demek istiyordu. Biz de anlamadık. Zaten durum bu. Bu tekniği hep kendi yararımız için icat ediliyor sanmak, nasıl icat edildiğini bilmemek en kötüsü. İşte gördük ki bütün dünya Lübnan'daki uygulama da insanların yararı için değil, savaş için yapılmış... Önce savaş, sonra başka şeyde kullanma oluyor. İktidar ve devlet sistemi var oldukça teknik üretim bu temeldedir. Böyle de oldu. Bunu defalarca biz açıkladık ama kimse demek ki üzerinde durmadı. Yeterince anlatamadık. Şimdi herkes Lübnan'dakini görüyor. İsrail şok edici bir saldırı yapıyor. Öyle ki karşısında kimse var olamasın. Her türlü şeyi kullanıyor. Yasak olması gereken şeyleri. Eskiden kullanmıyordu böyle. Engelleyicilikler vardı. Dünya bu hale geldi. İşte 3. Dünya Savaşı'nın durumu bu ve geldiği nokta da böyle. Bunu herkes bu biçimde görmeli. En fazlasını da AKP-MHP faşizmi kullanıyor. Kimyasal silahtan taktik nükleer bombaya kadar. Daha bunların bir kısmı kullanılmadı. Örneğin İHA'lar kullanılmıyordu, SİHA yasaktı eskiden. Yürütülmesi de satılması da. Şimdi hiç kimse engel çıkarmıyor ve en çok kullanan TC devletidir Kürt gerillasına karşı.
Bu savaş niye çıktı? Yüz yıldır, yüz yirmi yıldır süren bir savaş bu. Birinci Dünya Savaşı sonuçlanmadı. Ekim Devrimi o savaşın mantığına göre sonuçlandırmadı, kendi mantığına göre sonuçlandı. İkinci Dünya Savaşı da öyle sürdü. 3. Dünya Savaşı da aslında 1. Dünya Savaşı'ndan kalanları tamamlamak istiyor. Kapitalist modernite sistemi, yüz yıldır ortaya çıkan sonuçlara göre kendisini yeniden şekillendirmek istiyor. İsrail ile yapılmak istenen bu.
İsrail'in arkasında NATO var, ABD var, Avrupa var. Çok açık bu. Her türlü güç, imkân ellerinde ve çıkarları ve bir enerji yolu açmak için imha edici saldırı yürütüyorlar. Enerji kaynakları ve yolları üzerindeki hakimiyet savaşı bu. Çeşitli çıkar çevreleri, güçleri arasındaki mücadele olarak gelişti bu savaş. Tabii zararını halklar görüyor. Eskiden kendileri savaşıyorlardı bu güçler. Şimdi vekillerini savaştırıyorlar.
Ne olacak sonuç? 1990'lı 2000'li yıllarda Basra Körfezi'ni ele geçirmek için bu savaşı sürdürdüler 15-20 yıl. 2010'dan bu yana da Doğu Akdeniz'i ele geçirmek için sürdürüyorlar. İlan ettiler ya; Hindistan'dan, Körfez'den, İsrail'den, Kıbrıs'tan, Yunanistan'a enerji yolu açmak istiyorlar. ABD'nin planı bu. NATO bununla uzlaşmış durumda. Bu saldırılar, bu temelde enerji yolunun temizleme saldırısı oluyor. Lübnan'daki engel ortadan kalkmış durumda. Herhalde daha fazla uzatılamaz. Nasıl sonuçlanır bilemiyoruz. Suriye engel oluşturacak mı? Bunlardan ders çıkartırsa Suriye çok engel olmayabilir.
BU SAVAŞIN MERKEZİ TÜRKİYE'DİR
Ben sonuç olarak şunu söyleyeceğim, önce de birkaç defa ifade ettim. Dananın kuyruğu Kıbrıs'ta kopacak. Bu savaşın merkezi Türkiye'dir. Türkiye, 1. Dünya Savaşı'nın da 2. Dünya Savaşı'nın da sonucuna göre oluşmuş bir devlet değildir. Türkiye, Rusya'daki Ekim Devrimi'nin ve Sovyetler Birliği'nin varlığı temelinde oluşmuş bir devlettir. Sovyetler Birliği yıkıldıktan, 3. Dünya Savaşı başladıktan sonra artık oluşturulan enerji yoluna göre yeni bir Ortadoğu şekillendirilmek isteniliyor. Türkiye bunun dışındadır. Dolayısıyla bu Türkiye değiştirilecek. İçinde yer aldığı sisteme en karşıt konumda olan, sistemle en çok çelişen, 3. Dünya Savaşı'nın bir tarafı olan Türkiye'dir. Önder Apo 15 yıl önce, 20 yıl önce bunları defalarca yazdı, uyardı. Dikkat çekti, "başınıza büyük felaketler gelir" dedi; dinlemediler. Şimdi AKP-MHP faşizmi Türkiye'yi böyle bir felaketin içine soktu. Sıra Kıbrıs'a gelecek, Türkiye sınırına gelecek ve savaş Türkiye'de yoğunlaşacak. Ne yapacak TC devleti? Ya tümüyle uşak olacak, teslim olacak, uydu haline gelecek, her şeyini kaybedecek ya da kafa tutmaya kalkarsa parçalayacaklar. Önder Apo, "sizi kırk parçaya bölerler" dedi.
Şimdi şunu söylemek istiyorum. Demek ki kapitalist modernite sisteminin küreselleşmesi içinde ya da küresel kapitalist modernite sistemi içerisinde bugünkü TC devletine yer yoktur. O zaman kendine bir yol araması lazım. Onun için alternatif önerdi Önder Apo. "Bu ulus devlet milliyetçiliği ve dinciliği sizi de paramparça eder" dedi. Ona karşılık olarak bütün Ortadoğu'da bunların aşılması için Türkiye'de de aşılması için demokratik ulus ve demokratik konfederalizm projelerini önerdi çözüm olarak. Bu son derece net ve açık bir durum. Fakat bunu dinlemedi. Kimse dikkate almadı. Türkiye'yi AKP-MHP'nin sürüklediği felaketten kurtaracak tek düşünce Önder Apo'nun ulus demokratik konfederalizm düşüncesidir. Kürt özgürlüğüne dayalı demokratik Türkiye'nin yaratılmasıdır. Bunu sağlayacak tek güç de Önder Apo'dur. İçine sürüklendiği felaketten, AKP MHP'nin sürüklediği felaketten, mevcut devletin sürüklediği felaketten kurtaracak tek kişi Önder Apo'dur. Şimdi onu da 43 aydır hiç hakkında bilgi alınmayacak kadar bir baskı, işkence ve soykırım sistemi altına almışlar. Nefessiz bırakıp boğmak istiyorlar. Halbuki Türkiye'yi kurtaracak güçte bu düşünceler.
O halde neyi söylemek istiyorum? Bu Türkiye'yi sevenler, aydınları, siyasetçileri, sanatçıları, kadınları, gençleri, Türkiye'nin gerçek yurtseverleri bu gerçeği görmeli. Dolayısıyla Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü istemek, Kürtlerden daha çok Türkiye yurtseverlerinin, demokratlarının işi olmalı. Kürdistan'ın özgürlüğü kadar Türkiye'nin demokratikleşmesine de hizmet edecek, Kürtleri kurtaracak kadar Türkiye'yi de kurtaracak bir çözümdür. O halde İmralı işkence ve tecrit sistemine Kürtler kadar Türkiye halkları, kadınları, gençleri de karşı çıkmalı. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü Kürtler kadar Türkiye halkları, Türkiye'yi sevenler, işçi ve emekçileri de istemeliler. Bu felaketten kurtulmak istiyorlarsa bunun tek yolu var; Kürt özgürlüğüne dayalı olarak Türkiye'nin demokratikleşmesidir. Bu, AKP-MHP faşizminin, milliyetçiliğinin, dinciliğinin yıkılmasıdır yani. Bunlar felaket getirir. "Ben bununla yıkarım, vururum, kırarım, ele geçiririm. Kimse bana bir şey diyemez" denilemez. İşte bakın Lübnan'a, görürsünüz. Bu dünyada orman kanunu hakim. Kimin gücü varsa odur. Senin gücün var; Kürt'ü eziyorsun, Kürt'e istediğini yapıyorsun. Sana da senden büyük gücü olan yarın bunu yapmaya kalkarsa ne yapacaksın? Yaparlar mı? Yaparlar! Sadece senin elindeki bir güç değildir. Bu bakımdan AKP-MHP, bu hale getirdi Türkiye'yi.