Dünden bugüne Önder Apo’nun çözüm ve barış çabaları

Önder Abdullah Öcalan, son 37 yıldır tüm komplo ve sabotelere rağmen ortaya çıkan her fırsatı, teorik ve pratik yaratıcılıkla barış ve çözüm için kullandı.

Dünden bugüne Önder Apo’nun çözüm ve barış çabaları
25 May, 2025   03:50
HABER MERKEZİ

Önder Abdullah Öcalan, 27 Şubat 2025’te DEM Parti heyeti aracılığıyla ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı yapmış ve PKK’den kongresini toplamasını, kendini feshetmesini istemişti. Önder Apo, yaptığı tarihi çağrıda, “Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir. (…)  Bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum” demişti.

Çağrı üzerine Kürdistan ve dünya genelinde tartışmalar ve değerlendirmeler başladı. PKK, 1 Mart 2025’te ateşkes ilan etti. 5-7 Mayıs tarihleri arasında da 12’nci Kongresi’ni gerçekleştirerek, “PKK adına yürütülen tüm çalışmalar durdurulmuştur” kararını kamuoyuna duyurdu.

Kongrenin ardından birçok kesimden farklı görüş ve yorumlar geldi. Çoğunlukta olan görüş demokratik ve kalıcı çözümün gerçekleşeceği yönündeyken, kimi çevreler de karşıt açıklamalar yaptı. Öte yandan kimi kesimler ise şoke olduklarını belirten açıklamalarda bulundu. 

Hem Önder Apo’nun mesajı hem de PKK yönetiminin açıklama ve değerlendirmeleri, değişime ilişkin yıllardır süren girişimlerin işaretlerini taşıyor.

Konuya ilişkin olarak Önder Abdullah Öcalan ve PKK’nin bugüne kadar yürüttüğü demokratik ve siyasi çözüm çabalarını derledik.

KAMUOYU İÇİN İLK RÖPORTAJ VE DİYALOG MESAJI

Önder Abdullah Öcalan, Türkiye medyasına ilk röportajını 1988 yapmış ve önemli mesajlar vermişti.

Gazeteci Mehmet Ali Birand tarafından yapılan röportaj, sonraları bir gazetede dizi olarak yayınlanmış ve büyük yankı getirmişti.

Önder Apo o röportajda şunları söylemişti:

“(…) Çok büyük baskı, haksızlık ve sömürü var. Ondan da öteye bizim için adımızın bile kabul edilmemesinin bir siyaset olarak sürdürülmesi durumu var. Gerçekten tarihi temeli böyle değildir. Kürt halkı da Türk halkının bin yıllık Anadolu'daki yoğunlaşmasında büyük emeği geçmiş, gerçekten önemli oranda omuz omuza yaşamış ama onun haksız, özellikle de egemenleri tarafından haksız saldırılarında hem kullanılmış hem de daha sonra bundan büyük zarar görmüş bir halktır.

Bu büyük bir haksızlıktır. Bütün gelişmemize bu haksızlık damgasını vurmuştur. Bu haksızlık nedir? Niçin bu kadar geliştirildi ve nasıl kurtuluruz? Bu büyük bir sorudur ve büyük cevabımız PKK’yi oluşturmak biçimde olmuştur.

(…) Büyük baskılar söz konusudur. Türkiye'nin düzenli orduları uzun bir süredir bu işin peşinde oldular. Bir askeri iktidar geldi. Askeri iktidarın önemli operasyonlarını konusu olduk. Tutuklamalar, baskılar, işkenceler geliştirildi. Yüzlerce mensubumuza idam cezası verildi. Onlarcası zindanlarda, yüzlercesi dağlarda şehit düştü. Şimdi de son bir yıl içinde özel bir savaş gücü oluşturuluyor. En son pişmanlık yasasıyla bir sürü itirafçı, köy korucuları yasasıyla sivil milisler, paralı askerlik yasası ile paralı ordu, özel timler, seçkin jandarma komando birlikleri… Sadece askeri cephede geliştirilen ve yine her gün görülmemiş teknik donanımla en gelişmiş silah tekniğini bunların emrine vererek, görülmemiş bir imhayı gerçekleştirmek istiyor. Bu büyük bir haksızlıktır. Bu haksızlık devam ettikçe, bu şiddet politikası devam ettikçe şunu çok açıkça belirteyim ki büyük haksızlığa karşı büyük direnme beklenmelidir.

Biz burada şiddet tutkunu değiliz, şiddete tapmıyoruz. Bilakis çok büyük rahatsızlık ve acı duyuyoruz. Sorunları şiddetle çözmeden yana değiliz ama bunun için temel şart karşıdakinin hiçbir hak bir gerçeğe bile ismini vermeyi bile kabul etmeyen, temeli böyle olan bir politikada ısrar ettikçe ve bunu en kör bir şiddet politikasıyla tam zafere götürmek istedikçe, bu mücadele devam edecektir. Ve en az onun şiddeti kadar biz de kendimizi korumak için, siyasal gelişmemizi sağlamak için, ulusal kimliğimizi toptan imha ettirmemek için ve gerçekten insanlığın arasına biraz şerefli bir aile olarak ve en çok da Türkiye halkının, Türk halkının karşısına  eğer kardeş bir halk olarak görünmek isteniyorsa o sıfata ulaşmak için bu mücadeleyi sürdüreceğiz

(…) Soruların çözülüş durumuna göre… Özellikle politikanın gücüne inanıyorum politikanın yüceltici, birçok sorun çözümünde esas alınması gereken bir metod, hem de Türkiye'de özellikle çokça üzerine oynandığı gibi çokça üzerine oynandığı gibi ‘politikacı mıdır, at bir köşeye beş para etmez’, hayır kesinlikle görüşte değilim. Sağlam politikacılar çıkmalı, politikanın bir yücelik sanatı olduğu kabul edilmeli, sorunlara gerçekten politik yaklaşılmalı… Biz de kesinlikle karşılık veririz ve bu iyi bir sonuçlanış, çözümleniş olabilir.”

MESAJ GÜNDEM OLDU AMA ADIM ATILMADI

Önder Apo’nun açıklama ve mesajları o dönem çok tartışıldı fakat devlet tarafından gerekli ardımlar atılmadı. 1990'lı yıllarda özgürlük mücadelesi giderek büyüdü ve kitleselleşti, serhildanlar başladı. Buna karşılık soykırım politikası devam etti. Ama direniş sonucu az da olsa bazı şeyler kabul ettirildi. Dönemin başbakanı Süleyman Demirel, “Kürt realitesini kabul ediyoruz” diyerek, Özgürlük Mücadelesini “29’uncu Kürt isyanı” olarak nitelendirmişti.

O yıllarda artık Kürt meselesi Kürdistan’ın dört bir tarafında ve yurt dışında gündem oldu. Kürtler artık siyasi, toplumsal, kültürel, sanatsal, medya ve benzeri her alanda kendilerini örgütleyerek belirleyici konuma geldi. Hatta 1991 seçimlerinde 18 Kürt milletvekili Türkiye meclisine girdi. O dönem Ortadoğu ve dünyada da büyük değişimler yaşanmış, Sovyetler Birliği dağılmıştı.

1993 ATEŞKESİ VE ÇÖZÜM ÇABALARININ BOŞA ÇIKARILMASI

Tüm gelişmelere rağmen Türk devleti en yoğun saldırılarını gerçekleştiriyor, saldırılara karşı direniş de büyüyordu. Bu zamanda çözüm için girişimler oldu. Dönemin Türkiye cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın çağrısı, YNK Başkanı Celal Talabani arabuluculuğuyla Önder Apo, 19 Mart 1993’te Bekaa Vadisi’nde bir basın toplantısı düzenledi. Celal Talabani, bazı Kürt partilerinin yöneticileri ve şimdiki İmralı Heyeti üyesi Ahmet Türk ile birlikte çok sayıda yazar ve gazetecinin hazır bulunduğu basın toplantısında Önder Abdullah Öcalan, çözümün önüne açmak için ateşkes ilan etti. 

PKK, Turgut Özal’ın Celal Talabani arabuluculuğundaki talebi üzerine ateşkesi 15 Nisan 1993’e kadar uzattı.

Ateşkes döneminde dönemin Türk ordusunun jandarma genel komutanı Eşref Bitlis şüpheli bir uçak kazasında öldü. Cumhurbaşkanı Turgut Özal da şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Öte yandan Çewlik’te (Bingöl) 33 Türk askeri öldürüldü. Önder Apo Turgut Özal’ın ölümünü ve 33 askerin öldürülmesini provokasyon olarak nitelendirdi ve tek taraflı ateşkesin bittiğini belirtti.

PKK 5’İNCİ KONGRESİ: ATEŞKES VE DEVLETİN YANITI

1993’teki çözüm ve diyalog çabaları sabote edildiği için savaş ve çatışmalar daha da yoğunlaştı. Fakat değişim-dönüşüm ve diyalog yoluyla çözüm ve demokratikleşme mücadele durmadı.

8-27 Ocak 1995’te gerçekleşen PKK 5’inci Kongresi, dönüşüm ve çözüm tartışmalarının yapıldığı bir platform olarak Parti tarihinde yerini alıyor. Reel Sosyalizm sisteminin çöküşünden sonraki ilk kongre olan 5’inci Kongre’de, dolayısıyla değişim ve dönüşüme ilişkin derin tartışmalar yürütüldü.

Önder Apo, kongreye politik rapor sundu. Derin analizlerin yer aldığı raporda askeri ve siyasi programın yenilenmesi çağrısı yapıldı.

O dönem Türkiye’deki devlet yetkilileri meclis seçimleri hazırlıkları yapıyordu. Bazı arabulucular aracılığıyla Önder Abdullah Öcalan’dan ateşkes talep edildi.

Bunun üzerine Önder Apo, yeni sürecin önünü açmak amacıyla 15 Aralık 1995’te, MED TV’de yayınlanan bir programa katıldı ve burada ateşkes ilanını yaptı.

11 KÖYLÜNÜN KATLEDİLMESİ

Bu ateşkesin de karşılığı birinci ateşkes gibi yine sabote etmek oldu. Türkiye ve Bakurê Kurdistan’daki seçimlerin ardından 16 Ocak 1996’da Şirnex’in Elkê (Beytüşşebap) ilçesinde bir yolcu aracının taranması sonucu 11 kişi katledildi. Katliamın hemen ardından dönemin Türk Genelkurmay Başkanı yaptığı açıklamayla saldırıyı PKK’nin üzerine atmaya çalıştı. Ancak kısa bir süre sonra saldırının sorumlusunun JİTEM (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele) olduğu ortaya çıktı. JİTEM yasadışı bir yapı olarak devlet adına Kürdistan’da tüm kirli işleri yürüttü. Devlet hala bu yapının gerçeğini ortaya çıkarmadı, varlığını kabul etmedi. Sonraları kurucusu Arif Doğan, JİTEM’in varlığını itiraf etti.

ÖNDER APO’YA SUİKAST GİRİŞİMİ VE FEDAİ EYLEMLE KARŞILIK

Ateşkesin ve çözüm adımlarının önünü almak adına devlet tarafından yapılan en kirli uygulama 1996’da gerçekleşti. 6 Mayıs 1996’da Şam’da, Önder Apo’nun evinin yakınında yerleştirilmiş 500 kilo patlayıcı yüklü bir araç infilak ettirildi. Saldırıda maddi hasar dışında kimse zarar görmedi. Sonradan anlaşıldı ki saldırının arkasında dönemin başbakanı Tansu Çiller, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş vardı. 

Saldırının ardından Önder Apo, MED TV’deki bir programa telefon aracılığıyla katılarak, “Biz, ‘barış ve kardeşlik’ diyoruz, bu savaş dursun diyoruz ama karşılığında bombalanıyoruz” demişti. 

Bu saldırıya karşı Kürdistan Özgürlük Gerillası direnişi büyüttü, yeni bir mücadele çıkışı yaptı. ARGK gerillası Zeynep Kınacı (Zîlan) 30 Haziran 1996’da, Dêrsim’de, Türk askerlerinin arasına girerek fedai eylem gerçekleştirdi. Bu eylem Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde bir dönüm noktası oldu.

ERBAKAN’IN GİRİŞİMLERİ VE 28 ŞUBAT SÜRECİ

Ateşkes gerçekleşmemiş, savaş yoğunlaşmış fakat çözüm girişimleri devam ediyordu. Yine bazı arabulucular aracılığıyla Önder Abdullah Öcalan ile Türk devleti arasında mesaj alışverişi oluyordu.

1996’dan 1997’ye kadar Necmettin Erbakan Türkiye başbakanıydı. Koalisyon şeklindeki hükümet arasında anlaşmazlıklar vardı. Dikkat çeken ise Tansu Çiller’in başbakan yardımcısı olmasıydı. O dönemde Erbakan aracılığıyla diyalog girişimleri oldu. Girişimler sonucu PKK, esir aldığı bir grup Türk askerini Ağustos 1996 Zap bölgesinde insan hakları örgütleri temsilcilerine teslim etti. 

Önder Apo, bu dönemde Erbakan’a bir mektup göndermiş ve şunları söylemişti: “(…) Bu vesileyle tercihim, Müslüman kardeşliği çerçevesinde bu zulüm, bu savaş durumunun ortadan kalkması ve gerçekten güvenilir, kardeşçe adımların atılmasıdır. Kabulünü saygıyla bekliyorum. Size mektubum budur. Karşılığını da bekliyorum (…)”

Ancak bu sefer de 28 Şubat 1997’de Türkiye hükümeti, görevden düşürüldü. Erbakan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının ardından başbakanlıktan istifa kararı aldı ve gözler yer kurulacak hükümete çevrildi. Dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet ortaklarını yeniden görevlendirmemesiyle bu olay ’28 Şubat Post-modern Darbesi’ olarak adlandırıldı.

ATEŞKESE KOMPLOYLA KARŞILIK VERİLDİ

Bu çabaların da boşa çıkmasıyla Türk devleti saldırılarını yine yoğunlaştırdı. 14 Mayıs 1997’de Zap bölgesine yönelik ‘Balyoz Operasyonu’ adı verilen büyük saldırılar düzenlendi. O günlerde yapılan MGK toplantısında Kürt halkının legal partisi HADEP’e ilişkin kararlar alındı. Toplantının ardından HADEP üyeleri ve yöneticileri tutuklandı.

Bu saldırılardan sonuç alamayan devlet, bir yandan da Önder Apo ile diyalog yapıyordu. DEM Parti Milletvekili Gazeteci Cengiz Çandar’a göre 1997’de Türk ordusunun yüksek rütbeli komutanları, o dönemde zindanda olan PKK kadroları Sabri Ok ve Muzaffer Ayata aracılığıyla Önder Apo ile diyalog halindeydi.

1998 ATEŞKESİ, 9 EKİM VE 15 ŞUBAT KOMPLOLARI

Önder Apo, 29 Ağustos 1998’de, MED TV’de katıldığı yayında 1 Eylül 1998’den başlamak üzere ateşkes ilan etmişti ama Türk devleti tehditlerini de artırmıştı. Türkiye cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, mecliste yaptığı konuşmada Önder Apo’nun bulunduğu Suriye’nin yönetimini tehdit etmişti. Yine dönemin komutanlarından biri Suriye sınırı üzerinde Suriye’ye yönelik tehditlerde bulunmuştu. Tüm bunların sonucunda Önder Abdullah Öcalan 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıktı.

Önder Apo, daha sonraları bu durumu ‘uluslararası komplo’ olarak nitelendirmiş ama her şeye rağmen ateşkesi tek taraflı sürdürmüştü. Önder Apo Atina, Roma, Moskova, Nairobi arasında çetin bir süreç geçirdi. İtalya’nın başkenti Roma’dayken ‘Barış ve Müzakere Çağrısı’ başlıklı 4 maddelik bir açıklama yapmıştı.

Yine de saldırılar ve komplo devam etti. Önder Abdullah Öcalan 15 Şubat 1999’da uluslararası ve bölgesel güçlerin komplosuyla Kenya’nın başkenti Nairobi’de, Türk devletine teslim edildi. Daha sonraları ortaya çıktı ki komploda birçok devlet, yerel güçler ve Kürt güçleri de yer almış.

1999 ATEŞKESİ

O dönem 6’ncı Kongre’sini gerçekleştiren PKK, tek taraflı ateşkesin bittiğini duyurmuş ve topyekûn savaş ilan etmişti.

PKK, 1 Eylül 1999’da dördüncü kez ateşkes ilan etmiş ve gerillaların Türkiye sınırlarından çekilmesini kararlaştırmıştı.

Önder Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine dağdan ve Avrupa’dan iki grup oluşturularak Türkiye’ye gönderildi. 

BARIŞ PROJESİ

PKK 7’nci Olağanüstü Kongresi’nde ‘Demokratik Barış Projesi’ kararı alındı ve barış çağrıları yapıldı.

20 Ocak 2002’de ‘Barış Projesi’, 4 Kasım 2002’de ‘Barış ve Demokrasi Eylem Planı’, 19 Haziran 2001’de yeni bir savaş başlatılmaması ve barış sürecinin ilerletilmesi yönünde talepler deklarasyonu, 22 Kasım 2002’de Çözüm Bildirgesi, 2002 yılı başında ve sonunda ise Kürt sorununun çözümüne ilişkin cumhurbaşkanına, meclis başkanına, başbakana, genelkurmay başkanına ve tüm siyasi partilere mektuplar gönderildi.

PKK’nin tüm barış çabalarına rağmen Türkiye imha politikalarını aralıksız bir şekilde sürdürdü.

Kürdistan Özgürlük Hareketi, 1 Haziran 2004’te ‘aktif savunma’ya geçti.

Türkiye meclisi de 5 Kasım 2007 Washington anlaşmasıyla yeni savaş dönemi başlatarak savaş tezkeresi çıkarttı.

İşgalci Türk ordusu Medya Savunma Alanları’na yönelik yoğun bombardımanların ardından 21 Şubat 2008’de Medya Savunma Alanları’na işgal operasyonları başlattı.

KCK’NİN 2009’DAKİ EYLEMSİZLİK KARARI

KCK 29 Mart 2009 yerel seçimlerinin sonuçlarına bağlı olarak 13 Nisan 2009’da eylemsizlik kararını açıkladı. Devlet ve AKP hükümeti KCK’nin eylemsizlik kararına karşılık Demokratik Toplum Partisi’ne (DTP) karşı siyasi soykırım operasyonları başlattı. Böylece eylemsizlik kararı 1 Haziran’da sona erdi.

YENİDEN BARIŞ GRUPLARI

KCK Önder Apo’nun çağrısı üzerine 19 Ekim 2009’da Kandil ve Mexmûr’dan iki barış grubunu bir araya getirdi ve Bakur’daki Habur Sınır Kapısı’ndan geçen barış grupları milyonlarca yurttaş tarafından karşılandı.

Barış gruplarının Türkiye’ye geçmesinin ardından grup üyelerine yönelik polis ve yargı baskısı arttı, bazı grup üyeleri tutuklandı. AKP’nin başını çektiği siyasi soykırım operasyonlarında eski milletvekilleri, belediye başkanları ve kurum temsilcilerinin de aralarında bulunduğu 700 kişi gözaltı ve tutuklamalara maruz kaldı.

ÖNDER APO’NUN 2010 KARARLARI

Siyasi çözüm imkanlarının ortadan kalkması ve AKP’nin oyalama politikalarının devreye girmesiyle Önder Abdullah Öcalan 31 Mayıs 2010’da “Aradan çekiliyorum” dedi.  KCK, 1 Haziran 2010’da yaptığı açıklamayla Önderlik’in ve KCK’nin barış ve demokratik çözüm süreciyle alakalı adımlarının AKP tarafından boşa çıkarıldığını belirterek, 13 Nisan 2009’da alınan ‘eylemsizlik’ kararını sona erdirdi.

2013-2015 ARASI SÜREÇ

AKP, 12 Haziran 2011 seçim sonuçlarına bağlı olarak PKK’nin tasfiyesi planını yapıyordu. Seçime bağımsız adaylar temelinde giren DTP önemli sonuçlar almış, meclise ciddi bir grup olarak girmeyi başarmıştı. AKP yönetimi bu sonuç üzerine İmralı görüşmelerine son verdi ve bazı çevrelerin de tahrikiyle PKK’ye karşı savaş siyasetine yöneldi.

Sonrasında savaş daha da yoğunlaştı. Ta ki 2013 Amed Newroz’unda Önder Apo’nun “Barış ve Demokratik Çözüm Bildirgesi” okunana kadar. Önder Apo burada taraflara ateşkes çağrısı yapmıştı. HDP İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder okuduğu bildirge meydandaki kitle tarafından büyük coşkuyla alkışlandı ve barışsever herkeste büyük bir umut yarattı. Ancak bu temelde başlatılan ‘Demokratik Çözüm Süreci’, Erdoğan’ın 2015 Newrozu’ndan itibaren her şeyi reddeden ve durduran tutumu nedeniyle kalıcı sonuca gidemedi.

Ardından PKK, 10 Ekim 2015’te, 1 Kasım 2015 seçimlerinin rahat ve güvenli bir atmosferde gerçekleşmesi için yine eylemsizlik kararı aldı. Fakat Türk devleti bu karara bir kez daha saldırılarla karşılık verdi.

TARİHİ BARIŞ VE DEMOKRATİK TOPLUM ÇAĞRISI

Önder Apo, yeğeni ve DEM Parti milletvekili Ömer Öcalan ile 23 Ekim 2024’te yaptığı görüşmede, “"Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim" dedi. Ardından başlayan süreçte DEM Parti İmralı oluşturuldu ve Sırrı Süreyya Önder ile Pervin Buldan İmralı’ya giderek Önder Apo ile görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin ardından Önder Apo’nun önerisi üzerine İmralı Heyeti, Türkiye ve Başûrê Kurdistan’daki siyasi partilerle görüşmeler yaptı. Bu ziyaretlerin sonuçları Önder Apo ile yapılan ikinci görüşmede kendisine aktarıldı. 27 Şubat’ta ise 7 kişilik heyet, Önder Apo ile görüşmek üzere İmralı’ya gitti. Görüşmenin ardından İstanbul’a geçen heyet, aynı gün Önder Apo’nun tarihi ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı kamuoyuna duyurdu.

(cj)

ANHA