Kobanê saldırısının yıl dönümünde bölgeye yönelik topyekun saldırı-2

Kobanê’ye yönelik DAIŞ çetelerinin saldırılarının üzerinden 9 yıl geçti, ancak mevcut durum bölge üzerinde her türlü yol ve yöntemle topyekun bir savaşın sürdürüldüğünü gösteriyor. Bu saldırılarla QSD ve Özerk Yönetim’in yok edilmesi amaçlanmaktadır.

Kobanê saldırısının yıl dönümünde bölgeye yönelik topyekun saldırı-2
14 Sep 2023   23:40
KOBANÊ- CUMA MIHEMED

Bugün (15 Eylül) DAIŞ çetelerinin Kobanê'ye yönelik saldırılarının başlamasının üzerinden tam 9 yıl geçti. Konuya ilişkin hazırladığımız bu ikinci dosyamızda Kobanê'nin özgürleştirilmesi ardından kirli politikalar kapsamında bölgeye yönelik geliştirilen kirli planlara ve halkın bu planlar karşısındaki direnişine yer verilecek.

DAIŞ’İN SONA ERMESİ

Kobanê çevresinde bulunan köy ve beldeler DAIŞ’ten tamamen arındırıldıktan sonra, Suriye Demokratik Güçleri (QSD) ilan edildi. Bununla birlikte Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) başta olmak üzere diğer Arap ve Süryani askeri örgütleri de bölgenin savunma askeri birliklerinin ve meclislerinin çatısı olan QSD bünyesinde yer aldı.

Kuzey ve Doğu Suriye’yi özgürleştirme misyonunu üstlenen QSD güçleri, Minbic, Reqa, Tebqa ve Dêrazor kırsallarını DAIŞ çetelerinden arındırdı. Aynı zamanda Mart 2019’da Dêrazor’un batısındaki Baxoz kasabasında çetelerin elinde bulunan son noktaları da temizledi.

Kobanê'nin özgürleştirilmesinin üzerinden yaklaşık bir buçuk yıl geçmesi ardından, Ağustos 2016'da Suriye’ye gelen yabancı uyrukluların başkenti olan Minbic’in özgürleştirilmesi, DAIŞ’e çok büyük bir darbe oldu. Minbic’in özgürleştirilmesiyle birlikte DAIŞ çetelerinin işgalci altındaki bölgeler ile çetelerin kurucusu olan Türk devletinin sınırları kesilmiş oldu.

Bu bölgelerin çetelerden özgürleştirilmesiyle birlikte bölgedeki güvenliğin sağlandığı anlamına gelmiyor elbet. Kentin köy ve kasabalarına saldırılarını sürdüren DAIŞ çetelerinin gizli hücreleri, bugünümüze kadarda bölgedeki yurttaşlara karşı çok büyük bir tehdit oluşturuyor. DAİŞ çetelerinin 20 Ocak’ta Sinaa Cezaevi’ne saldırarak binlerce çete mensubunu kaçırma girişimi en yakın tarihteki örneklerden biridir. QSD'nin direnişi olmasaydı DAIŞ çeteleri Suriye ve Irak'ta yeniden örgütlenip tüm bölgelere yayılacaktı.

HENÜZ SAVAŞIN SONA ERDİĞİ SÖYLENEMEZ

DAIŞ çetelerinin Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye Devrimi'ne yönelik saldırısı bölgeye ve direnişçi halka yönelik topyekûn savaşın bir sonucudur. DAIŞ’i yenilgiye uğratma mücadelesi sırasında kendi eliyle yetiştirdiği çetelerinin uğradığı büyük yenilgi sonucunda sona erdiğini anlayan işgalci Türk devleti gerek karadan gerekse havadan Rojava bölgesine yönelik yoğun saldırılarını başlattı.

20 Ocak 2018'de  Efrîn’e yönelik 72 Türk savaş uçağı ile  saldırı başlatan Türk devleti ve çeteleri, 58 gün sonra bölgeyi tamamen işgal etti.

Efrîn işgaliyle yetinmeyen Türk devleti, Kasım 2019’da silahının namlusunu bu kez de DAIŞ ve El Nusra çetelerinden özgürleştirilen Girê Spî ve Serekaniyê bölgelerine çevirerek her kenti işgali altına aldı.

DAIŞ çeteleriyle aynı amacı paylaştığı gözler önünde olan işgalci Türk devleti, çetelerin amacı olan Suriye-Türkiye sınırlarındaki 30 kilometre derinlikteki bölgeleri işgal etti.

2016 yılında Cerablus, Raî, Ezaz ve Halep’in kuzey-batısına düşen Bab kentini işgal eden Türk devleti, 2018’de Efrîn’i 2019’da ise Girê Spî ve Serêkaniyê kentlerini işgal etti. “Güvenli Bölge oluşturma” gerekçesiyle Kuzey ve Doğu Suriye’nin diğer bölgelerini de işgal edeceğini iddia eden Türk devleti, Halep'ten Musul ve Kerkük'e kadar uzanan hat boyunca Osmanlı'nın mülkiyetini göz önünde bulunduran Misak-ı Millî Antlaşması'nı hayata geçirmeyi hedefliyor. QSD’ye karşı büyük bir yenilgi yaşayan ve Türkiye’ye kaçan DAIŞ çeteleri, ulaşamadıkları hedeflerini yerine varmak için Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerine yönelik saldırılarının bir an olsun durdurmadı.

HALKLARIN İRADESİ KAZANIYOR

Sadece işgalci Türk devleti değil, aynı zamanda Şam Hükümeti, İran ve Rusya da 19 Temmuz Rojava Devrimi'ni ve kazanımlarını (QSD ve Özerk Yönetim) hedef alıyor ve Suriye'deki durumu 2011 öncesine döndürmeye çalışıyor.

Sahadaki mevcut durum, bölgeye yönelik savaşın sadece silahlı saldırılarla sınırlı olmadığını, aynı zamanda QSD'yi ve Özerk Yönetim'i zayıflatmak ve yönetimin demokratik tecrübesini ve pratiğini ortadan kaldırmak için her türlü özel savaş politikaları sürdürülüyor.

Söz konusu güçlerin bölgede yürüttüğü özel savaş yöntemlerinden biri de bileşenler arasında fitne çıkarma ve yayma çabalarıdır. Özellikle Kürtler ve Araplar arasında bir savaş çıkarmaya çalışıyorlar. Dêrazor'da yaşanan son olaylar ve Arap aşiretlerini QSD'ye karşı kışkırtma girişimleri de bunu kanıtlamakta.

Bunun yanı sıra bölgeye her yönlü ambargo uygulanmakta. Til Koçer Sınır Kapısı’nın kapatılmasıyla uluslararası desteklerin Kuzey ve Doğu Suriye'ye geçişinin önlenmesi bu ambargonun en büyük parçasıdır. Özellikle Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerinde, Suriyeli ve Iraklı binlerce mülteci ve göçmen zor koşullarda kalıyor.

Bir başka savaş yöntemi ise bölge halkının içme suyunu ve yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayan su kaynaklarının kesilmesidir. İşgalci Türk devleti, Suriye ve Irak'ın payına düşen Fırat Nehri'nin suyunu kesiyor. Fırat Nehri'nin Kuzey ve Doğu Suriye halkları için yaşamsal bir kaynak olduğu bilinmektedir. Halep, Raqa, Dêrazor, Kobanê ve Tebqa bölgelerinin sakinleri içme suyu ihtiyaçlarını bu nehirden karşılıyor. Ayrıca bu nehir özerinden kurulan 3 baraj üzerinden de bölge halkına elektrik hizmeti verilmekte.  Fırat Nehri yüz binlerce hektar ekilebilir tarım alanına sulama olanağı da sağlamaktadır. Nehrin sularının kesilmesi bölge halkının birinci derece gelir kaynaklarından olan tarım ve diğer alanlar üzerindeki olumsuz etkisi hayati boyuttadır.

Faşist Türk rejimi ve Özerk Yönetim düşmanı diğer taraflar, Özerk Yönetim'in Suriye krizinin çözümüne yönelik uluslararası toplantı ve tartışmalarda yer almaması için her türlü çabayı gösteriyor. Anayasa komitesi buna bir örnektir. Bununla birlikte, işgalci Türk devletinin şovenist sistemi ve karşıt taraflar, bölgede korku ve kafa karışıklığı yaratmak ve halkın Özerk Yönetim’e olan güvenini zayıflatmak için bölgedeki ajan ve işbirlikçi şebekelerine finansman desteği sağlayarak örgütlüyor ve harekete geçiriyor. Aynı zamanda, uyuşturucuyu da toplum içinde yayıp toplumun öz değerlerini zayıflatarak toplumsallığı yok etmeye çalışıyor. Bunlar ile yetinmeyen ırkçı Türk iktidarı ve Şam hükümeti, gençleri göç ettirerek bölgeyi sakinlerinden boşatmak için propaganda yapıyor ve sınırlarını açıyor.

Bu çabalar ve gelişmeler Bölge halklarına; ya Kobanê direnişinde olduğu gibi direniş ve zaferin kazanılması ya da teslim olmak ve yenilgiyi kabul etmek üzere iki seçenek bırakıyor.

Bu nedenle uluslararası güçler, Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik gelişecek her türlü saldırıya karşı destek vermesi gerekiyor. Çünkü bölge halkı 9 yıl önce tüm insanlık ve dünya için DAIŞ çetelerine karşı savaştı ve dünyaya yönelik tehlikelerini sonlandırdı.

Ancak bugün, dünyayı kurtaran bölge halkları, varoluşsal bir savaşla karşı karşıyadır. Dolayısıyla bu halka destek olmak herkes için ahlaki ve insani bir görevdir.

Bölge halkı topyekûn savaşa karşı direnmekte ve düşman despotizmine karşı halkın direnişçi çizgisinde gelişen iradesi başarıya ulaşmıştır.

(rd-şb)

ANHA