Suriye çıkmazından çıkış arayışı-Şükrü Gedik

 Suriye çıkmazından çıkış arayışı-Şükrü Gedik
17 Aug 2022   00:43

 Türkiye’de ki Erdoğan diktatörlüğünün temelleri 20 yıl önce atıldı. Adım adım geliştirilerek bu günlere gelindi. 2002 yılının Türkiye sorunlarını fırsata çevirmesini bilmiş, hemen her konuda takıya yaparak, yalanlar ve hilelerle halkı peşine takmayı başararak iktidara geldi. AKP’ye bir partiden öte bir ‘dava’ hareketi olarak değer atfedildi. Erdoğan liderliğinde ki bu davaya katılan ilk kurucuları da dahil bütün toplum aldatıldı. AKP’den kopanlar, aldatıldıklarını söylemeyi içine sindirmeseler de AKP’nin davadan uzaklaştığını söyleyerek kendilerini dava adamı olarak tarif ettiler.

Erdoğan, asıl niyetini gizleyerek herkesi bireysel ihtirasları uğruna kullanmıştır. AKP-MHP ortaklığı da birbirlerini kullanmaya ayarlıdır. Erdoğan’ın çok sıkı sarıldığı milliyetçilik ipi kendisi açısından hayati önemdedir. Adeta göbek bağı ile MHP’ye bağlanarak sarmaş dolaş olmuştur. İktidarın geleceği bu ittifaka bağlanmıştır, fakat Türkiye’nin geleceği ise karartılmıştır. Türkiye’ de yerli ve milli adına ne kaldı ki? Türkiye’yi yaşanmaz hale getirdiler. AKP’nin bir proje olduğunu kitaplaştıran Merdan Yanardağ, AKP’nin kuruluş sürecini ve yapılan görüşmeleri belgeleriyle çok önceden ortaya koymuştu. AKP-MHP faşist iktidarı, Türkiye için bir çıkmazdır. Bu çıkmaz Suriye politikalarında da belirgin hale gelmiştir. Suriye’de uzatmaları da oynayarak süreyi tüketmiştir.

 Son günlerde Türkiye’nin işgal ettiği alanlarda, halkın tepkisi sokağa taşmış ve Türk bayraklarını yakması aşamasına kadar gelmiştir. ‘Bundan sonrası ne olur’ tartışmaları üzerine pek çok senaryo gündemdedir. Görünen köy kılavuz istemez, Türkiye’nin Suriye’deki varlığı ortadadır. İşgal alanlarında, ‘Türkiye defol’ sloganları atılmaktadır. İdlib’de kendilerine korunaklı alan bulduklarını sanan çeteler de dahil işgal alanlarında ki halk, Erdoğan hükümeti tarafından aldatıldıklarını artık anlamış bir durumdadır. ‘Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu’ misali, Suriye’deki niyeti de açığa çıkmıştır.

Yalana-dolana baş vurarak, bir dediği diğerini tutmaz hale gelmiştir. Türkün, Türklüğün ve Türkiye’nin de çıkarına olmayan ucube bir yönetim oluşturulmuş, inşa ettiği sarayda saltanatını sürdürmektedirler. Aslına bakılırsa, büründüğü muhafazakâr dindar kimliği de sahtedir. Bu kimliğin altında muazzam bir din istismarı vardır. AKP iktidarı ister Türkiye’de ister Suriye’de kirli emellerine ulaşmak için en çok baş vurduğu argüman Kürt düşmanlığıdır. Kürt düşmanlığında Türkiye’nin geldiği nokta kör bir noktadır. Akılla izahı yoktur.

Bir hiç uğruna Suriye’deki yıkımı derinleştirerek, binlerce insanın ölümüne, binlercesinin yaralanmasına yol açtı. Bilinçli ve planlı bir şekilde kitlesel göçe, mülteciliğe yatırım yaparak Arap halkını da kirli politikaların aleti haline getirdiler. Aile ve sosyal hizmetler bakanı Derya Yanık’ın da dediği gibi bu mültecileri Kürt devleti kurulmasın diye besliyorlar. İktidarda o kadar şom ağızlı var ki, Kürt fobisinden politika üretiyorlar. Aşağılık kullanma politikası, aşağılık politikacıları ve uygulayıcılarını bulmuştur.

Suriye konusunda, rejimle diyalog kurma kertesindedirler. Kast edilen diyalog ile ‘sorunun çözümüne gidişleri’ daha büyük bir çözümsüzlük barındırmaktadır. Yani, Suriye rejimini Kürtlerin üzerine yürümesini isteyen bir çözümü destekleyeceklerini söylemektedirler. Başka senaryo ise, işgal ettiği alanlara yerleştirdiği cihatçı selefi gurupları, QSD ile çatıştırarak Kürtleri zayıflatmak ve böylece özerk yönetimi dağıtarak rejimi tekrar egemen hale getirmektir. Son günlerde yoğunlaşan hava saldırıları ve karadan top atışları da bu amaçla yapılmaktadır. Kürtleri bezdirme noktasına getirerek Suriye rejimine mecbur kılmadır. Astana üçlüsünün, Tahran toplantısında ve ayrıca Soçi’de ki Erdoğan ve Putin görüşmesinde, bu saldırılar konusunda anlaştığına ilişkin çok sayıda emare vardır. Yani anlaşılan o ki Kürtlere ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir.

Diktatör Erdoğan’ın girdiği Suriye çıkmazından çıkış arayışı, koşulların dayatması ve çıkarlarına uygun konjonktürün olmayışıdır. Ayrıca; Türkiye’ye maliyeti, astarı yüzünden pahalıya patlamasıdır. Hiçbir getirisi yoktur. Türkiye’nin başına musallat edilen DAİŞ, El Kaide, El Nusra, HTŞ gibi çetelerin, Türkiye’ye yuvalanmaları gelecek açısından ciddi risk barındırmaktadır. Türkiye Suriye’den kamburla çıkacaktır. Çıkış sanılandan da zor görünecektir.

Arap coğrafyasında Türklerin macerası eskilere dayanıyor. Mustafa Kemal bile Araplardan bahsederken bezmiş ifadeler kullanmaktadır. Halifeliği, Mısır’dan devir alan Osmanlılar, Kutsal topraklara sahip çıkma adına büyük bir işgale girişmişler. Birçok isyanı da kanla bastırmışlar. Tıpkı şimdi ki gibi ‘Arap Kardeşlerimize kucak açıyoruz’ diyerek, Arap halkını kötü emelleri için kullandıklarını kendileri söylüyor. İşgal ettikleri alanlarına bayraklarını dikmişler, kendi topraklarına katmışlar. Arapları çatıştırarak, çeteleri de Kuvayı millîye hareketi olarak adlandırıp savaşa koştular, işgal saldırılarında ve sınır dışı diğer operasyonlarda kulandılar, şimdi de Arapların ihanetinden bahsediyorlar.

Türk devletinin Suriye macerası, Kürtleri imha etme ve Arapları da paralı asker olarak kullanma, siyasi malzeme haline getirme üzerine şekillenmiştir. Türkiye açısından, kullandıkları Arap halkını da çeteleri de paçavra gibi ortalıkta bırakma zamanı gelmiştir. Suriye batağından böyle çıkmayı tahayyül ediyorlar. Arap halkı başta olmak üzere Suriye’deki diğer halk bileşenleri Türk devletinin tarihten gelen işgalci, sömürgeci, devşirme asker kullanma geleneğini iyi görmeli ve artık Suriye’de ki varlığına mutlaka son vermelidir.

ANHA