Rusya, İran ve Türkiye’nin Tahran’daki pazarlıkları-Zeki AKIL

Rusya, İran ve Türkiye’nin Tahran’daki pazarlıkları-Zeki AKIL
17 Jul 2022   05:05

Türk devleti Kürt halkını yok etmek için harıl harıl çalışıyor. Özellikle Bahçeli-Erdoğan faşist yönetimi iktidarlarını ve geleceklerini Kürt tasfiyesine bağlamışlar. Çünkü bu ittifakın oluşmasının nedeni de Kürt soykırımını tamamlamaktı. Daha önceki bütün yol ve yöntemler, saldırılar Kürt halkını ve direnişini durduramamıştı. 7 Haziran 2015 seçiminden sonra Bahçeli devreye girmiş ve Erdoğan’la ortaklaşmıştı. Bu ortaklığa Ergenekon’u da dahil etmişlerdi. Türk tipi başkanlık sistemini oluşturarak bütün yetkileri Erdoğan’a devretmeleri, bir elde toplamalarının nedeni de bu savaştı. Türkiye tek elden, faşist bir yönetim ve ittifakla Kürtlere karşı savaşacaktı. İttifakın bir savaş ve soykırım ittifakı olduğunu bilerek durumu değerlendirmek gerekir.

Erdoğan, Rojava’ya, kuzey ve doğu Suriye’ye yeni bir saldırı, işgal harekatı yapmak peşinde. Bunu sakınmadan dünyaya ilan da etti. Bunun için özellikle Rusya ve İran’la pazarlıklarını hızlandırmış durumda. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girme başvurusunu fırsat bilerek Kürt karşıtlığını zirveye taşıdı. NATO’nun sekreteri, Kürt soykırımının destekçisi Stoltenberg Türk devletini memnun etmek için uğraştı. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmek için Kürtler üzerinden Kürt düşmanlarıyla masaya oturması tabi ki, kabul edilemez bir durum. Bu ülkeler kendi demokratik iddia ve değerlerine bağlı kalmalıydılar. Ezilen ve mazlum bir halkı olumsuz biçimde soykırımcılarla tartışmamalıydılar.

Türk devleti Madrid’deki zirvede Rusya’nın NATO’nun hedefi olduğu kararlarını imzaladı. Şimdi de Rusya ve İran’la Kürtlere karşı anlaşmak için çalışıyor. Bir yandan Rusya’yı NATO’nun hedefi olarak kabul ediyor, diğer taraftan da denge politikası güdeceğini söylüyor! ABD ve Avrupa’yla sorunlarını gidermeye, ilişkilerini onarmaya çalışırken Rusya’yı da dengeleyecekmiş!

Rusya’nın Suriye’de Türk devletiyle kurduğu ilişkiler ve işbirliği son derece yanlıştı. Sözde Türklerle ABD ve NATO’nun ilişkilerini bozacaktı. Türkiye ABD ve NATO’yu öyle kolay terk etmez. Türk ordusunu Suriye’ye sokmak aynı zamanda batıyı, NATO’yu sokmaktır. Sonuçta da öyle oldu. Türk devleti işgal bölgelerinde Sünni kesimleri, DAİŞ, El Kaide, İhvancıları destekledi, korudu ve örgütledi. Şimdi SMO diye Türk devleti Şam’a karşı alternatif bir ordu kurdu. İdlib’de El Nusra milyonlarca insanı Türk koruması altında yönetiyor. Türkiye’nin işgal ettiği bölgelerde etnik temizlik uygulanıyor. Toprak ilhakı için hazırlıklar yapılıyor. Bu bölgeler dünya için en tehlikeli bölgeler haline geldi. Dünya terör merkezi olarak orta yerde duruyorlar. DAİŞ’in lideri El Bağdadi ve ardılı El Kureyşi Türklerin korumasındaki bölgede öldürüldüler. Şimdi de Maher El Agel denen elebaşlarından birisi yine ABD tarafından aynı bölgelerde vuruldu. Daha önce ABD tarafından birisi operasyonla yakalanıp götürüldü.

Bütün bu olanlar tesadüf olabilir mi? Ayrıca SDG’nin yaptığı operasyonlarda yakalananların çoğu Türk işgal bölgelerinde çalıştıklarını ve talimatları oradan aldıklarını söylüyorlar. Katillerin, çetelerin ve talancıların cirit attıkları kurtarılmış bölgeler yaratılmış. Bu Sünni ve örgütlü güçler herhalde geleceğin Suriye’sinde demokrasinin ve özgürlüğün savunucuları olmayacaklar. Bunlar düşman bildikleri Rusya’nın ittifakları da olmayacak. Bu açıdan Rusya büyük bir belaya kapıları açtı. Aynı risk ve tehlike İran için de geçerli.

Rusya ve İran, Astana sürecinde Türkleri Suriye’nin sahibi, ortağı haline getirdiler. Türk işgalini meşrulaştırdılar. İşgalci bir güçle ne ittifakı yapılacak, hangi sorunlar çözülecek? Türk devletinin Suriye’yi terk edeceğine dair şimdiye kadar Astana’da alınmış bir karar ve verilmiş bir tarih yoktur. Astana’da varsa yoksa özerk bölgelerin tanınmaması ve tasfiyesi dile getiriliyor. Bu Türk tezlerine alet olmak ve Suriye’yi büyük bir belaya salmaktan başka bir işe yaramadı.

Türk devleti Rusya’nın Ukrayna sorunundan dolay zorda olduğunu biliyor. İran da öyle. Faşist Erdoğan, Kürtleri tasfiye etmek ve Suriye’de avantaj sağlamak için İran’ın zorluklarından yararlanmak istiyor. Ama aynı Erdoğan, Irak’ta Sünnileri ve Türkmenleri, KDP’yi güçlendirerek İran’ı sınırlandırmaya ve kuşatmaya çalışıyor. ABD, İsrail ve Arap ülkelerini yakınlaştırarak İran’ı daha da sıkıştırmak istiyor. Bölgede ilgili güçler yoğun bir görüşme ve pozisyonunu güçlendirme arayışında. Türk devleti de bölgenin en yayılmacı egemenlik peşinde koşan bir gücü.

Türk devleti ne zaman, nereye saldıracağını Tahran’da yapacağı görüşme ve pazarlıklardan sonra netleştirecek. Çünkü saldırı için hazırlıklarını yapmıştır. Rusya ve İran da bu konuda pazarlık yapmayı kabul etmiş. Hatta birçok siyasi gözlemci Rusya’nın operasyon konusunda Türklerle anlaştığını söylüyorlar. Ruslar olur vermezse Türk devleti operasyonu dünyaya ilan edemez. Herkese ve her şeye rağmen Suriye’ye tek başına yeni işgal harekatları yapacak gücü yoktur.

Kürt halkı ve doğu kuzey Suriye halkları bilinçlidirler ve deneyim kazanmışlar. Yeni bir saldırı ancak Rusya ve İran’ın desteği ve onayıyla olabilir. Fırat’ın doğusunda da ABD desteği olmadan saldıramazlar. ABD ister ve tutum alırsa Fırat’ın batısına da Türkler saldıramaz. Bu açıdan Tahran’daki görüşme ve pazarlıklar Suriye’nin geleceği açısından önem kazanmış durumda.

Suriye halkları doğal ki sırtını mevcut devletlere yaslayamaz. Şimdiye kadar sadece kendi iradelerini esas aldılar. Bundan sonra da öyle yapacaklar. Bütün değerler, halklar masaya sürülüyor, açık ve gizli pazarlıkların konusu oluyorlar. Bütün kötülüklere ve oyunlara karşı hazırlanmak ve kendi gücüne dayanmaktan başka beklentiye girmemek gerekiyor.

Kaynak: Yeni Özgür Politika