​​​​​​​Rojava’da olağanüstü hâl durumu- Şükrü GEDİK

​​​​​​​Rojava’da olağanüstü hâl durumu- Şükrü GEDİK
8 Jul 2022   00:33

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, TC’nin faşist diktatörü Erdoğan’ın bir süredir Rojava’ya dönük işgal tehditlerine olağanüstü hâl ilan ederek karşılık verdi. Gerilla karşısında bozguna uğrayan AKP-MHP faşist iktidarı, içeride artan krizi gözlerden uzak tutmak için Kürtlere saldırıyor. Sürüleşen toplumsal gruplar da ‘vatan-millet Sakarya’ edebiyatının yarattığı ırkçı, milliyetçi, şoven propaganda dalgasına kapılarak diktatörün peşinden gidiyor.

Rojava ile Kuzey ve Doğu Suriye genelinde günü birlik saldırılar zaten devam ediyor. Fakat buna rağmen TC’nin işgal amaçlı yeni bir saldırıyla bölgesel istikrarı bozacak girişimlerde bulunması beklenmelidir. Faşist diktatör Erdoğan iktidarda olduğu müddetçe saldırı tehditleri de hep var olacak.  DAİŞ saldırılarının devamı niteliğindeki bu saldırılar karşısında, halkların meşru savunma hakkı gereği, kendisini savunacak tedbirlere başvurması da kaçınılmazdır. Faşist şef Erdoğan, saldırı tehditlerine, küresel ve bölgesel güçleri de ortak etmek için çeşitli yalan ve uydurma gerekçelere başvuruyor. Kürt düşmanlığı üzerinden gerektiğinde kendisini pazarlayarak, gerektiğinde tehdit ve şantaja baş vurarak dış dünyadan saldırı için vize almaya çalışıyor.

Son NATO toplantısında Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini kabul etme karşılığında dayattığı tek şart Kürt düşmanlığı oldu. Kürtleri NATO bileşenlerine “terörist” olarak kabul ettirmiştir. Görece demokratik kriterlere daha yakın olan İskandinavya halklarına dayatılan ortak açıklama, Kürt düşmanlığına ortak olmaları anlamına geliyor. Akıtılan her damla Kürt kanında NATO’nun sorumluluğu vardır.  Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne karşı yürütülen kirli savaşta, NATO’nun desteği belirgin. Bu tutumuyla NATO, askeri-siyasi-ekonomik, diplomatik desteğiyle, gelişmiş tekniğiyle, istihbaratıyla Türk devletini ayakta tutarak Kürt halkına karşı suç işlemektedir.

 Şimdi bu suç ortaklığına İsveç ve Finlandiya da ekleniyor. Türk devletinin NATO üyeliği konusunda Kürt düşmanlığını şart koşması ve bu şartların kabul edilmesiyle birlikte, gelişecek olan Rojava’ya işgal saldırılarından eski/yeni tüm NATO ülkeleri sorumlu olacaktır.

Kürtler, DAİŞ gibi küresel bir belaya karşı savaşarak bir nevi Avrupa halklarının da güvenliğini sağladı. Hiçbir karşılık beklemeden ve büyük bedeller vererek bunu yaptı. Buna rağmen DAİŞ’e karşı savaşan Kürtlere terörist diyerek düşman muamelesi yapmak tam bir iki yüzlülüktür. Türk devletinin işgal saldırılarına açıktan onay vermek ve hatta sesiz kalarak onaylamak Kürtlerin katili olmak demektir. DAİŞ’in suç ortakları olmak demektir.

Bu nedenle de olası işgal saldırıları karşısında gerçekleşecek Rojava savunması bir insanlık savunması olacak. Çünkü Türk devletinin saldırıları DAİŞ’i yeniden canlandırma anlamına geliyor. Bunu da en iyi Avrupalılar bilir. Türk devletinin işgal ettiği alanlarda DAİŞ’ten daha beter uygulamaların yaşandığını da çok iyi biliniyor. Türk devletinin saldırılarına ortak olmanın aynı zamanda DAİŞ’e destek olmak demektir. O zaman bu DAİŞ seviciliği ve Kürt düşmanlığı neden? Bu soruyu sormak gerekir. Her kim ya da hangi devlet olursa olsun, Kürt katliamına ortak olanlar, Kürt kanına ellerini bulayanlar tarih karşısında insanlık suçu işlemişlerdir. Türk devletinin dayatmalarına boyun eğmeleri halinde, bu suç zincirine İsveç ve Finlandiya da dahil olacaktır.

Türk devletinin Rojava’ya işgal amaçlı saldırısı uzun vadede bölge için kaotik bir durumun yanı sıra NATO öncülüğünde yeni bir Afganistan’ı yaratacaktır.

 Faşist TC, himayesine aldığı radikal dinci çete guruplarıyla işgaller gerçekleştirip, Kürt coğrafyasının demografik yapısını değiştirerek çetelere sığınabileceği güvenli limanlar yaratıyor. Bunu NATO desteğiyle yapıyor. Bu politikaların bumerang gibi dönüp Avrupa’yı vuracağı bilinmelidir.

Kuzey ve Doğu Suriye halklarının, NATO desteğini arkasına alan faşist Türk devleti ve çetelerinin işgal saldırılarına karşı her an için hazırlıklı olmaları hayati bir konudur. Özerk Yönetim’in olağanüstü hâl kararı da bu işin ciddiyetini ve her an saldırıların olabileceğini gösteriyor. Topyekûn bir direnme hattı oluşturmak, Devrimci halk savaşıyla insanlık düşmanı çetelere ve Türk devletine karşı yurt savunmasında bulunmak en temel görevdir.

Düşmanın kara propagandalarına, özel savaş taktiklerine, psikolojik savaş yöntemlerine kanmadan aktif yurt savunması yapılması halinde düşman mutlaka yenilecektir. Düşmanın gerilla karşısında ki çaresizliğini ve yenilgili ruh halini Zap, Metina ve Avaşin’de deneyimleyerek tanık oluyoruz. Rojava’da da bozguna uğratılması işten bile değildir.

Devrimci halk savaşında karar kılan halkın başarmayacağı hiçbir şey yoktur. Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur. Düşmanı kesin yenilgiye uğratmanın muazzam fırsatları doğmuştur. Rojava’ya yapılacak herhangi bir işgal saldırısı düşmanın son saldırısı olacaktır. Başta Efrîn olmak üzere bütün işgal alanların özgürleşmesini de beraberinde getirecektir.

ANHA