Musibete müstahak olmuş toplumun halleri - Rauf KARAKOÇAN

Musibete müstahak olmuş toplumun halleri - Rauf KARAKOÇAN
10 Jun 2022   00:52

Toplumun ezici bir çoğunluğu AKP-MHP faşist iktidarından bıkmış usanmış. Kime dokunsalar dert yanıyor.  AKP’nin iktidara geldiği gün toplumun kafasına gökten taşın düştüğü gündür. Kimisi erken fark etti, kimisi, sudaki kurbağa gibi mayıştı ta ki su kaynayıp, kurbağayı öldürme derecesine gelince kafasına düşen taşı fark etti.

AKP iktidarının takkıye yaptığını ilk fark eden Kürt özgürlük hareketidir. 1 Haziran 2004 hamlesi, faşist AKP iktidarına karşı verilen direnme kararı bunun en somut örneğidir. Yalanlar üzerine kurduğu söylemler zaman geçtikçe açığa çıkmaya başladı. AKP’nin gerçek yüzünü en erkenden açığa çıkarıp teşhir eden de PKK’dir. Ama ne yazık ki, Başka Apo’nun topluma ilişkin tahlilleri, uyarıları, önerileri, hemen her konuda ki çözüm perspektifleri üzerinde durulmadı.

İmralı Görüşme notları şöyle bir gözden geçirilirse bu günler önceden görülmüştür. Bu bir kehanet değil, öngörüdür, somut şartların çok iyi tahlilidir, arkasındaki muazzam tarihi bilgi birikimidir, siyaseti iyi okumadır, kapitalist moderniteyi ve ulus devlet sistemlerini iyi çözmesidir. Bütün bunlar, Türkiye halklarına, siyasi çevrelere hatta anlayan olursa hükümete, bu coğrafyanın havasını soluyan herkese yönelik çağrılar içermekteydi.

İmralı işkence sisteminde Başkan Apo ağır tecrit koşullarına tabi tutulurken gerillaya yönelik ise çökertme planları devreye soktular. Bu günleri önceden gören Başkan Apo’nun söylediklerini görmezden gelenlere sıra geldi ve toplum nefes alamaz hale düştü. Günlük, bildik faşizan baskıları buraya aktarmanın tekrardan başka faydası yoktur. Açlık başladı, sefalet büyüdü, çaresiz duruma düşenlerin intiharları artmaya başladı.  Diktatör Erdoğan, ‘bunlar daha iyi günler’ retoriğiyle rotasını çizmişti. Şimdi kötü günlerin zamanı gelmiştir. Toplumun bütün sinir uçlarına pervasızca dokunmaya başladılar.

Kürt coğrafyasında olup bitenlere kayıtsız kalanlar, umursamayanlar şimdi kendileri ağlayıp sızlanmaya başladılar. Kürtlerin nasihatlerinden ders çıkaramayanların başına gelen musibetler karşısında sadece sızlanma, şikâyetten öteye geçmeyen reflekslerle sınırlı kalıyorlar. Bu duruş faşizmi durdurmaya yetmeyecektir. Hatta faşist iktidarı daha da saldırgan hale gelmiştir. Toplumun yaşam tarzına direkt müdahale devreye girmiştir.

Yozlaşan, yobazlaşan toplumun yaratımı için kollar sıvanmıştır. Bu konuda tam bir toplum mühendisliği yapılmaktadır. Dincilik bu ülke topraklarına AKP döneminde oldukça derinlere kök saldı. Türkiye’yi, Ortadoğu’nun en gerici İslami terör guruplarının deposu haline getirdiler. Dini tekelciliğin gereklerini yerine getiriyorlar. Sanatçıya, sanata saldırı, dinci köktenci İslami yaşamın resmen olmasa da fiilen uygulanan şeriatçılığın oturtulması için gereklidir. Müzik yasağı bunun en somut örneğidir. Başka türlü izah edilecek bir tarafı yoktur. Ülkenin eko sistemi çökmüş artık kimse bunu tartışamıyor bile. Doğa katliamı o kadar çok yaygınlaşasına rağmen, lokal direnişlerle karşı çıkılamaz cılız sesler olmaktan öteye gidilemiyor. Çünkü toplumun öncelikleri değişti. Ekonomik sıkıntılar insanları kırıma uğratır hale geldi.

Bütün muhalif çevrelerin tespitlerinden, çöküşe doğru giden bir Türkiye tanımlaması yapılmaktadır. Bu tespitler bir ölçü de doğru ama yetersizdir ve mücadele yöntemleri de yanlıştır. Türkiye’yi bu hale getiren asıl meselenin Kürt meselesi olduğu tespitinden hareket edilmediği müddetçe sorunun çözümünden de yoksundurlar. Sorunun püf noktasına dokunmaktan henüz uzaktırlar. Bu durumda ki muhalefetten çözüm beklemek de boşuna bir beklentidir. Seçime giden Türkiye’de, iktidar daha da despot hale gelirken, muhalefet de temel sorunların çözümünde belirsizliğini koruyor. Kürt sorununa endekslenmiş Türkiye’de, iktidarıyla-muhalefetiyle, bu düğümü çözmedikleri müddetçe yaşanan musibeti müstahak etmiş bir toplum hali yaratılmış olacaktır.  

Toplumu açlıkla terbiye etmeye çalışan faşist iktidar, ekonomik kaynaklarını savaşa seferber etmektedir. Toplumun karnından, kursağından çıkarıp aldığını savaşa yatırıp Kürt özgürlük hareketine saldırmaktadır, Rojava’yı işgale yeltenmektedir. Türkiye halkları bu saldırıların önünde durmadığı müddetçe daya fazla yoksullaşacaktır, yozlaşma ve çürüme daha fazla derinleşecektir. Radikal muhalif sesler yerince harekete geçemiyorlar. Sıra kendilerine geldikçe seslerini yükselmenin, yakınmanın gereği kalmıyor. Çünkü mücadele ortaklaşmıyor. Güçlerini birleştirip asıl hedefe yoğunlaştırmıyor. Dolaysıyla mücadelede sonuç alınamıyor.

 Savaştan, kandan, katliamdan beslenen bir hükümet varsa, o zaman yapılması gereken tek şey faşist iktidarın besin zincirini koparmaktır. Savaşın önüne geçmektir. Yoksulluğa neden olan, lokmasını küçülten bu savaş durdurulmadığı müddetçe, başa bela olan AKP-MHP faşizminden kurtulamazlar.  

AKP-MHP soykırımcı faşist iktidarı, varlığını sürdürmek için hiçbir kötülükten kaçınmayacaklarını aklımızın bir kenarına kaydetmek gerekir. Her gün onlarca insan tutuklanırken, saldırıya uğrarken, işkence görürken bunlarla yetinilmeyeceğini bilmek gerekir. 12 Eylül 1980 faşist cuntası öncesi her gün işlenen cinayetlerle toplumu bezdirme ve tümüyle teslim alma dönemi başlarsa bu bir kehanet olmayacaktı.

ANHA