Önder Abdullah Öcalan’la Roma’da 65 gün…(1)

Reportaj Summay

Önder Abdullah Öcalan’la Roma’da 65 gün…(1)
11 Feb 2022   02:44

Önder Abdullah Öcalan’ın İtalya’ya gidişini o süreçte 65 gün yanında kaldığı Ahmet Yaman, Kürt Sorununun çözümünde Avrupa’ya sorumluluklarını hatırlatmak, bu konuda çabalarını istemek için olduğunu dile getirdi.

Uluslararası komplo, Önder Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkarılmasıyla start aldı. 15 Şubat 1999’da ise, Önder Abdullah Öcalan; ABD, İngiltere, İsrail, NATO Gladiosu, CIA, MOSSAD, MI6, Türk MİT’i ve Yunan istihbaratının iş birliğiyle kaçırılarak Türkiye’ye teslim edilmesinin üzerinden 23 yıl geçti.

Komplo özünde halkların ortak yaşamı, dünya barışı için çözümün tek adresi olarak tanımlanan Önder Abdullah Öcalan şahsında sistem karşıtı tüm toplum ve hareketlere yapılmıştı. Önder Öcalan, şahsına yönelik geliştirilen Uluslararası Komplonun aşamalarını ağır tecrit koşullarında yazdığı savunmalarında değerlendirirken yaptığı tespitler aslında bu komplonun perde arkasına da ışık tutuyordu.

Önder Öcalan bu aşamaları, “İlk çivi Moskova’da çakıldı; ihanetin yılan soğukluğunu yaşadım. İkinci çivi Roma’da çakıldı; kapitalizmin ince oyunlarına karşı onurdan vazgeçmedim. Üçüncü çivi Atina’da çakıldı; eşi görülmemiş dostluğa bir ihanet karşısında adeta dilim tutuldu, felç oldum! Dördüncü çivi Nairobi’de çakıldı; idam cezasıyla arandığım Türkiye’ye teslim edildim” şeklinde tanımlıyordu.  

Önder Abdullah Öcalan’ın ‘Çar-mıh (dört çivi) komplosu’ olarak tanımladığı bu süreci, 65 gün boyunca yanında bulunan ve Moskova uçak yolculuğunda çekilen kareden tanınan dönemin ERNK Roma temsilcisi Ahmet Yaman’la, 24 yıl önce yaşananları konuştuk.  

*Öncelikle Önder Abdullah Öcalan’la ilk ne zaman ve nerede görüştünüz?

1998 yılında Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesinin (ERNK) Roma temsilcisiydim. Önderliğin İtalya’ya gelmesi gündeme geldiğinde, biz İtalya hükümetinin organize ettiği yolla Rusya’ya gittik. Yanımda hükümet temsilcisi vardı. Önderlikle Moskova havaalanında buluştuk. Uçaktan indiğimizde birileri gelip bizi karşıladı. Havaalanının bir bölümünde buluştuk. Benim için çok büyük bir sevinçti.

*Önder Abdullah Öcalan sizi nasıl karşıladı?

Başkan Öcalan’ı Moskova havaalanında ilk gördüğümde çok sıcak ve samimi bir buluşmamız oldu. İlk görmem vesilesiyle bende çok büyük bir etki yarattı. Sanki birbirimizi yıllarca tanıyor gibiydik.

*Uçak yolculuğunuzda neler konuştunuz?

Başkan Öcalan gerek siyasi konularda, kültürel konularda, dünya tarihi konularında konuşmak çok çok önemli. Çünkü çok derin bilgili bir insan. Biz Moskova havaalanında buluştuğumuz gün birkaç saat sonra uçağa bindik. Roma’ya doğru hareket ettik. Uçak yolculuğunda yan yana oturuyorduk. Bana Roma’yı anlattı. Yıllarca Roma’da yaşamama rağmen onun anlatımından Roma’yla ilgili gerek tarihsel gerekse aktüel boyutuyla bilgi edindim. Hemen hemen her konuda düşünceleri olan, her konuda bilgisi olan çok samimi çok sıcak, insanlara büyük saygı gösteren, her ortamı önemli bir ortam haline getiren, ilk karşılaştığı insanlarla çok sıcak bir ilişki kuran önemli bir insan. Onunla sohbet etmek çok önemli. İnsana huzur veren, insanın önünü açan, rahatlatan, çok değer veren bir yaklaşımı vardı.

*Roma’da nasıl karşılandınız?

Roma’ya geldiğimizde yaklaşık 3-4 gün Başkanla yalnız kaldık. Tutuklama sürecinden dolayı bir hastanede kalıyorduk. İtalya’daki hazırlıkların çok iyi olduğunu belirtirdi. Roma’ya gelişinden bayağı memnundu. Bildiğiniz gibi Başkan Öcalan İtalya hükümetinin onayı ve davetiyle İtalya’ya geldi. İtalyan dostlar ve birçok siyasi parti de İtalya’ya gelmesi için davet etmişlerdi. Massimo D'Alema dönemin Başbakanı’ydı. D’Alema’nın çok sıcak bir yaklaşımı vardı. İlk görüşmemizde kendisine Başkan Öcalan’ın İtalya’ya gelmek isteğini aktardığımızda kendisi çok düşünmeden kabul etmişti. Bütün organizeyi de hükümetle birlikte yaptık.

*Önder Abdullah Öcalan nasıl bir yerde kalıyordu, güvenliği kim-ler tarafından sağlanıyordu?

Roma’da kaldığı evde büyük bir güvenlik önlemi vardı. Roma dışında sakin ve daha çok önemli insanların oturduğu bir semtte, 3 katlı bahçeli bir evde kalıyordu. Evin etrafı yüksek duvarlarla çevriliydi. Güvenlik konusu çok öneliydi. İtalyan değişik polis teşkilatlarının ortaklaşa yaptığı güvenlik önlemi vardı. Evin etrafı, mahallenin etrafı ve Başkan’ın kaldığı evin altındaki salonda güvenlik alınıyordu. Başkanla görüşmek için gelenler önceden bildiriliyordu, 3 kontrol noktasından geçtikten sonra yanına ulaşabiliyorlardı. Sıkı bir tedbir vardı. Kaldığı yerde bizim de iç güvenliğimiz vardı. Misafir gelen arkadaşlar birkaç gün, bir hafta kalıyordu. Sohbet ortamları çok oluyordu. Yemekleri oradaki arkadaşlar yapıyordu. Başkan akşamları düzenli olarak saat 10.00-10.30 gibi odasına geçerdi. Sabah da çok erken kalkardı. Arkadaşlarla elinden geldiğince sohbet ederdi. Sık sık evin bahçesinde spor amaçlı yürüyüş yapardı.

*Roma’da kimler kendisiyle görüşmeye geliyordu?

Roma’da büyük buluşmalar, görüşmeler oldu. Dünya’nın birçok yerinden görüşmelere gelenler oldu. İtalyan dostlarla, basın yayın kuruluşlarıyla görüşmeler yaptı. Filistin’den Yunanistan’a, Avrupa ülkelerinden gelenler oldu. Örneğin Madam Danielle Mitterrand’la önemli görüşmecilerden birisiydi. Önderlikle görüşmesine ben eşlik ettim. Önderlikle görüşmede önemli bir tutum sergilemişti. Özellikle Başkan’a ısrarla Roma’dan ayrılmaması, terk etmemesi konusunda görüşlerini bildirirdi. Yine İtalya’nın ünlü partizan komutanlarından Pietro Ingrao’yla buluşmasına yine ben eşlik etmiştim. Bütün siyasi parti temsilcileri, milletvekilleri Türkiye’den de bazı gazeteciler gelmişti. Tayfun Talipoğlu gibi.

O KISA SÜRE İÇİNDE BAŞKAN DÜNYAYLA GÖRÜŞTÜ

Çok büyük bir etki bırakıyordu. Gazetecilerle yaptığı röportajlardan sonra, gazetecilerin çok büyük olumlu tepkilerini gördüm. Görüştüğü kesimlerin memnuniyetle ayrıldığına şahit oldum. İnsanlar üzerinde olumlu izlenimler bırakıyordu. Daha önce görmeyen, tanımayanlarda bir heyecan, tedirginlik, çekimserlik gibi tavırlar oluyordu. Ama içeri girip Başkan’la görüştüklerinde tamamen ortam değişiyordu, insanların yüz ifadesi değişiyordu, gülümsemeler başlıyordu, samimiyet ortaya çıkıyordu. Başkan’ın iletişim gücü çok yüksek. Bunlara şahitlik ettim, ama kelimelerle anlatmak zor oluyor. Görüşme ortamlarında sıcak sohbetleriyle verdiği mesajlarla görüştüğü insanlar üzerinde çok büyük etki bırakırdı.  

*Sizin de bulunduğunuz bu görüşmelerde çoğunlukla neler konuşuluyordu?

Avrupa’ya gelişi, kalışından daha temel konu Kürdistan’da süren savaşın bitirilmesi ve soruna siyasal çözüm bulması konuları konuşulurdu. Çok derin kaygıları vardı. Savaşın boyutlanması, katliamların yaşanması, insan kaybından çok büyük endişe duyuyordu. Her ortam da genellikle tartışmalar siyasi çözüme odaklanıyordu. Avrupa’da bulunması nedeniyle, Avrupa ülkeleri bu sorunu çözebilir mi, Avrupa’daki dostlar ne yapabilir, çözüm konusunda bir başarıya ulaşabilir miyiz? bu sorular üzerine yoğunlaşması vardı. Kendisi sık sık şunu söylerdi ‘Ben buraya sığınacak bir liman aramaya gelmedim. Bu sorunun esas kaynağı Avrupa’dır, Lozan Antlaşmasıdır. Dolayısıyla Kürt Sorununun çözümünde Avrupa’nın büyük bir sorumluluğu vardır. Bunu onlara hatırlatmak, bu konuda çabalarını istemek için buraya geldim.’

*İtalya hükümeti Önder Abdullah Öcalan için ne gibi çalışmalar yürüttü, dönemin atmosferini aktarır mısınız?

Önder Abdullah Öcalan’ın İtalya’da olduğu konusuna yönelik hükümetle ortak bir açıklama kararı almıştık. D'Alema ilk açıklamasında “Kürt lider ülkemizde bulunuyor. Kendisinin buraya gelişinin temel sebebi, Kürt Sorununa siyasi çözüm bulma doğrultusundadır. Başkan Öcalan ve PKK teröre karşıdır, sorunun siyasi çözümünden yanadır” ifadelerini kullandı. Başkandan her türlü terörü kınama talebi vardı. D'Alema’dan sonra eşzamanlı Başkan da açıklama yaptı. Başkan, kesinlikle ve kesinlikle Türkiye’yi bölme gibi bir amaçlarının olmadığını, zorunlu kaldıkları için silahlı mücadeleye başvurduklarını, silahların susmasından yana olduklarını, Türkiye’de ortak demokratik bir cumhuriyette birlikte yaşama konusunu gündeme getirmişti. Bu büyük bir etki yarattı.

İkinci adım olarak D'Alema’nın İtalyan Parlamentosuna bilgi vermesi gerekiyordu. İlk oturumda parlamentoyu bilgilendirdi ve İtalya’dan Başkan’a siyasi sığınma talep etti. D'Alema parlamentoda; Kürt sorunun siyasi çözümünden yana olduğunu kesinlikle silahlı mücadelenin bitirilmesi konusunda kararlı olduğunu, Türkiye’nin de buna olumlu bir yaklaşım göstermesi doğrultusunda sorunun barışçıl bir şekilde çözülmesinden yana olduklarını söyledi. Dönemin Grup Başkan Vekilleri de konuşmalar yapmıştı. Sağ partiler dâhil, hükümet partileri, muhalefet partileri büyük bir çoğunluk siyasi çözümden yana olduklarını ve Başkan’a iltica tanınmalıdır açıklamalarında bulundu.  İtalya’da ilk ay çok önemli bir etki yaratmıştı. Dünyadaki Kürtlerin akın akın Roma’ya gelmeleri, Roma’daki o büyük kalabalık büyük bir etki yaratmıştı. Başkan’ın attığı bu adım Kürt Sorununu uluslararası anlamda tanınmasını getirmişti.

*Bu gelişmelerde Uluslararası Komplocu güçlerin tutumu nasıldı?

İtalya sürecinin olumlu etkileri vardı. Elbet bu durum bazılarını rahatsız ediyordu. Özellikle Uluslararası Komplocu güçlerin rahatsızlıkları açıktı. Almanya’nın, Başkan Öcalan hakkında uluslararası arama olmasına rağmen bunu iptal etmesi, ki iptal olmasaydı İtalya’dan iade talep etmesi gerekiyordu. Almanya kendi hukukunu çiğneyerek uluslararası aramayı kaldırdı.  Uluslararası güçlerin Başkan Öcalan’ı İtalya’dan çıkarma girişimleriyle işler değişti. Özellikle sağ partilerde değişimler yaşandı.

*Neden?

Ana neden Uluslararası Komplocu güçlerin girişimleriydi. Örneğin Uluslararası Komplocu güçler İtalya’daki bazı önemli gazetelere “bebek katili” şekline ilanlar vermeye başladı. Aslında Türkiye bu ilanları verdirtti. Bunlar paralı ilanlar.  Basındaki olumlu seyri ve İtalya’daki büyük sempatiyi kırmak için böyle bir yola girdiler. Biz o süreci medya savaşı olarak adlandırmıştık. Daha sonra D'Alema’nın sert bir açıklamasıyla bunlar son buldu. D'Alema, büyük medya patronlarına bu durumu onursuzluk olarak belirtmişti.

Uluslararası Komplocu güçler şunu net anlamışlardı; Başkan Öcalan İtalya’dan ayrılmadığı sürece fiziki olarak Başkanın esir alınmasının imkânı yoktu. Bu doğrultuda ortalık sürekli karıştırıldı. Bundan dolayı Roma’da yoğun girişimler ve tartışmalar başladı. Ortam gittikçe gerilmeye başladı. Gerek Uluslararası güçlerin, Başkanı İtalya’dan çıkarmak için İtalya üzerinde kurdukları baskı, gerekse Türkiye’nin tehditlerine karşı D'Alema yalnız kaldı. Uluslararası Komplocu güçler Türkiye’yle birlikte Roma’yı kuşattılar. Başkanı İtalya’yı terk etmesi konusunda zorlamaya başladılar.

*O süreçte bu durum Önder Abdullah Öcalan tarafından nasıl ele alınıyordu?

Konuyla ilgili kendi aramızda da çok büyük tartışmalar yaşadık. Başkan, İtalya hükümeti üzerindeki baskıları, tehditleri görüyordu ve üzülüyordu. Şunu söylüyordu “Biz buraya çözüm için geldik, ama maalesef burada da muhatap bulamıyoruz.” İlerde yaşanılacak gelişmelerden kaygılı olduğunu belirttirdi.  Avrupa devletlerinin yaklaşımlarını eleştiriyordu. Avrupa’nın da kendisini kaldıramadığını sık sık gündeme getiriyordu. Başkan kaygılarını şu sözcüklerle ifade ediyordu, “Kendime yönelik kaygım yok. Benim kaygım bu savaşın daha da boyutlanmasıdır.”

Başkan Roma’da kalmaktan yanaydı. Özellikle D'Alema’nın girişimlerinden sonra İngiltere, Amerika, Fransa, Almanya ziyaretlerinde bu sorunun yalnızca İtalya’nın sorunu olmadığını dolayısıyla bu sorunun çözümü Avrupa Birliği’nin karar vermesi gerektiğini aktardı. Bu ziyaretlerin dönüşünde bir çözüm ihtimali vardı. D'Alema bu ülkelere şunu demişti; “Mademki bu insan terörist, PKK terörist olarak görülüyor o zaman gelin Roma’da bir AB mahkemesi kuralım, Öcalan’ı yargılayalım.” Bu öneri önce kabul edildi ve Almaya, İtalya öncülüğünde geçici bir mahkeme kurulacaktı. Aslında bu D'Alema’nın, Avrupa hükümetlerini zorlamak için kullandığı bir taktikti. İngiltere çekimser kaldı, Amerika karşı olmadıklarını, karışmayacaklarını belirtti. Hatta AB ülkelerinin ortak oluşturdukları hukuk komisyonu, tüzük ve statüsünün yazılmasına yönelik çalışma bile başlatılmıştı.

*Bu öneriyi Önder Abdullah Öcalan nasıl karşıladı?

Biz hükümet temsilcileriyle görüşüyorduk, zaman zaman Başkan’da görüşüyordu. Başkan Uluslararası AB Mahkemesinde yargılanmayı kabul edip etmemesi konusunda tereddütleri vardı. Öneriyi bize söylediklerinde Başkanla görüştük ve aktardık. Başkan çok fazla düşünmedi ve “madem öyle bu uluslararası doğru bir mahkeme, doğru bir hukuk temelinde bizim veremeyeceğimiz hesap yok” dedi. Ve bu yargılanmayı kabul etti. Başkan kabul etti, ama Türkiye kabul etmedi. İki tarafın da bu mahkemeyi kabul etmesi gerekiyordu. Dolayısıyla Türkiye’nin çok sert tavrıyla birlikte, çekimser kalan Amerika’yla birlikte birçok ülke kararını değiştirdi. Almanya geri çekildi ve maalesef yine D'Alema yalnız kaldı.

Başkan çok mütevazı bir yaklaşım sergiledi. Biz sık sık Roma’dan ayrılmamasını belirtiyorduk. Ama kendisinin yaklaşımı daha çok D'Alema’nın üzerinde bulunan baskının üzüntüsünü yaşıyordu. Daha fazla D'Alema’ya yük olmama gibi bir yaklaşımı vardı.  D'Alema’yı zor durumda bırakmamak için öyle bir karar aldı. Bir de Avrupa’da siyasi çözümün olgunlaşmadığını gördüğü için Roma’dan ayrıldı.

Yarın: Önder Abdullah Öcalan’la Roma’da 65 gün…(2)

ANHA