Erdoğan’ın Rojava’ya saldırı planı… Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

Türk Devleti Kuzey ve Doğu Suriye’de yeni bir alanın tümden işgaline girişir mi? Olası bir girişimin Türkiye’ye geri dönüşü ne olur ve olası işgal girişiminin hedefindeki alanların tek tek kendi içinde ve bölge fotoğrafının bütünü açısından jeostratejik ve politik önemleri ne?

Erdoğan’ın Rojava’ya saldırı planı… Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
3 Nov 2021   06:00
HABER MERKEZİ-UMUT AYDIN

Türk Devleti 24 Ağustos 2016’da Cerablus’a girdi. Zira bölgede kendisine bağlı DAİŞ çeteleri 2014 yılında zaten burayı işgal etmişti. 2016 yılında gerçekleşen şey sadece Türk ordusunun da resmi olarak bölgeye girmesi oldu.

T.C’nin bölgeye girişi Minbic’in QSD güçleri tarafından DAİŞ çetelerinden özgürleştirilmesi sonrasına denk getirildi. Bu bir tesadüf değildi. Minbic’in QSD güçleri tarafından alınması DAİŞ işgalindeki Cerablus’u kurtarma operasyonunu gündeme getirmişti. Bunu gören Türk Devleti hızlıca harekete geçerek bölgeyi işgal etmeyi kendisi açısından zorunlu görmüştü. 

T.C'nin 2014 Kobanê işgal saldırılarından beklentisi, kentin DAİŞ tarafından işgal edilmesiydi. Ancak Türk Devleti’nin her türlü desteğine rağmen Kobanê DAİŞ’e karşı direndi ve düşmeti. Erdoğan’ın ön gördüğünün tersi olmuş, Kobanê DAİŞ için sonun başlangıcı olmuştu.

Cerablus’tan sonra sıra daha güneyde, coğrafyanın derinliklerinde kalan Ezaz, Mare ve en son 2017 yılında Bab’a gelmişti.

EFRÎN’E İŞGAL SALDIRILARI

Cerablus-Bab hattının işgaliyle Türk Devleti artık Suriye’de fiili işgalci güçtü. Ancak buna rağmen Kürtler öncülüğünde gelişen halkların ortak direniş cephesini engelleyemiyor ve bu cephe her geçen gün halklar tarafından büyük sempati topluyor, sahipleniliyordu.

Durumu fark eden Erdoğan yeni çete yapılarını oluşturarak, teşhir olmuş DAİŞ-Nusra yerine tahkim etse de sonuç değişmiyordu. Dolayısıyla 21 Ocak 2018 yılında bu kez hedefe Efrîn’i koydu ve asimetrik bir savaşla bölgeye geniş kapsamlı bir işgal-soykırım saldırısı başlattı.

Rusya ve ABD’yi de arkasına alan Erdoğan yoğun NATO desteğiyle geliştirdiği savaşta 2 ay aralıksız süren direnişle karşılaştı. Çatışmalar sadece savaş cephesinde değil, neredeyse her köy, kasaba ve Efrîn içlerine kadar genişledi. Buna karşın, hava saldırılarıyla tüm yerleşim yerleri hedef alındı. Okullar, hastaneler, evler fark gözetmeksizin T.C’nin soykırım saldırılarının hedefindeydi.

İşin özü dünyanın en kanlı ve karanlık çete örgütlerini yanına alan, besleyen, eğiten, donatan Türk Devleti Kürt avına çıkmıştı. “Sınırlarımıza tehdit var” yalanı herkese gerçek gibi belletilmeye çalışılıyordu. Küresel güçler bir kez daha Kürtleri çıkarlarına kurban etmek suretiyle Türk Devleti’nin zamanın en kanlı örgütleriyle iş tutmasını görmezden gelmiş ve Efrîn’e saldırtmışlardı.

Efrîn’in Türk Devleti’ne verilmiş olması, Rusya’nın Türkiye üzerindeki hakimiyetini daha da belirginleştirmiş, Türkiye Kürt soykırımı hedefinde bir adım atarken, Rusya’ya daha fazla bağımlı hale gelmiş oluyordu.

JEOSTRATEJİK VE POLİTİK AÇIDAN EFRİN

Efrîn’i Türk Devleti açısından önemli kılan etmenler vardı elbette. Suriye’nin en kuzey hattında Türkiye ile sınır, Cizre ve Fırat bölgelerinden kopuk bir alandı. Ancak, Erdoğan’ın “Emevi camiinde Cuma namazı kılma” tezinin gerçekleşmesi açısından önemliydi. Daha doğudaki Cerablus-Bab hattı işgal edilmiş, Türk ordusu bu alanı doğu-batı ve daha derinlerde güneye inme açısından askeri üslere çevirmişti.

Efrîn’in alınması Erdoğan’ın namaz kılmayı planladığı, (yanisi işgal etmeyi planladığı) Şam açısından son derece stratejik bir öneme sahipti. Efrîn’i işgal ederek doğudan Cerablus ile birleştiren T.C daha güneyde Şehba alanı üzerinden Halep’e inecek, oradan güneybatıda kontrolde tuttuğu İdlib’e giderek iki kenti birleştirmiş olacaktı. Hesap buydu.

Ancak Efrîn Türk işgaline girmiş olsa da Şehba alanına girişi engellendi ve Çağın Direnişi ikinci aşamasında sürmeye devam etti.

ÇETELER İDLİB’E YERLEŞTİRİLDİ, ŞEXMEQSUD VE EŞREFİYE GÖRKEMLİ DİRENİŞLE İŞGALİ BOŞA DÜŞÜRDÜ

T.C,Efrîn’i işgal etmeden önce Halep ve Şam hedefine varmak için ABD ile birlikte eğit-donat kapsamında çetelerini Suriye’de birçok bölgeye yaymıştı. “Vekalet Savaşları” adı altında işgal zemini hazırlayan T.C’nin ilk hedefi Suriye rejimini düşürmek ve çeteler eliyle, Kuzey ve Doğu Suriye’de El Kaide türevli DAİŞ/Nusra çetelerini hakim kılmak ve onlar üzerinden Halep-Şam’ı da alarak Suriye’yi istediği şekilde parçalamaktı.

OLMAZSA DA KÜRTLERE KAYBETTİRMEK

Erdoğan’ın “kardeşim Esat’tan Eset” e dönüşü önemliydi. Sahada istediklerini kısmen de yapmıştı. Fakat Kürtler öncülüğünde çete örgütlerine karşı gelişen halkların ortak mücadelesi Suriye hesaplarının bozulmasında temel etkendi.

Durumu fark eden Erdoğan bu kez yönünü tümden Kürtlere çevirerek, ama Rusya, ABD ve NATO’un da olurunu ve desteğini alarak Efrîn’i işgal etti.

Erdoğan’ın B planı, eğer Şam Emevi Camii’nde namaz kılamaz ve Esat rejimini tasfiye edemezse de en azından Kürtlerin bölgede statü sahibi olmasını engellemekti.

Zira Erdoğan’ın planlarını bozan bir başka etmen ise; Efrîn işgali daha gündeme gelmeden yıllar önce Halep’in Şexmeqsud ve Eşrefiye mahallelerindeki direnişti. Tam anlamıyla bir halk savaşı niteliğinde gelişen bu direniş, bölgenin T.C destekli çetelerin işgaline girmesine engel olmuştu.

Sonrasında gelişen Efrînişgali ile kentin güneyindeki Cindirês ilçesiyle Dar Ta İzzah üzerinden İdlib ve Efrîn birbirine bağlanmış olsa da, Cindirês’e göre daha güneyde, Halep’in kuzeyinde bulunan Şehba-Til Rifet hattının Kürt güçlerinin denetiminde kalması, Cerablus-Bab hattının Halep ve İdlib ile birleşerek işgal alanının hem doğu-batı hem de kuzey-güney yönlerinde genişlemesinin önünü aldı.

Bu durum Türk devleti ve çetelerinin hareket alanını ve işgal hatlarının önünü alırken, ama aynı zamanda Suriye rejimi için de olası Türk işgal saldırılarına karşı set oluşturuyordu. Kürt güçlerinin bugüne kadar bu bölgede devam eden direnişi, Suriye rejiminin İdlib’i kuşatma ve Türk çetelerine de darbe vurma yönünde büyük avantaj sağlıyor.

TİL RİFET

Son dönemler olası kapsamlı işgal saldırıları hedefinde gösterilen yerlerin başında kuşku yok ki Til Rifet geliyor. Bu durumda olağan soru; neden Til Rifet olarak öne çıkıyor?

Til Rifet Türk Devlet çetelerinin işgali altındaki Ezaz’ın biraz güneyindeki Mare’nin batısında sınır hattında yer alan, güneyinde İran açısından stratejik önemde sayılan Nubul ve Zehra beldelerinin olduğu bir bölge. Til Rifet’in Türk ordusu ve çetelerinin denetimine girmesi bir yandan Şehba’nın daha içeriye doğru kuşatılması, Nubul ve Zehra alanında İran’a bağlı güçlerin bir şekilde sıkıştırılması ve hareket alanlarının daraltılması anlamına gelecektir.

Til Rifet’ı alacak Türkiye’nin Nubul ve Zehra üzerinden Halep’i kuşatmaya alacağı kesin. Bu şekilde Suriye açısından önemli ticaret merkezi olarak anılan Halep, batıdan İdlib üzerinden doğudan Bab ve kuzeyden ise Til Rifet-Şehba üzerinden kuşatmaya alınacaktır. En azından hesap budur. Tüm bu bölgelerde hakimiyet kuran Türk Devleti’nin bir yandan İdlib’de eli güçlenecek diğer yandan bölgedeki İran varlığına tehdit oluşturacak ve Halep’i kuşatmaya alırken, diğer yandan Bab-Mare-Cerablus üzerinden Minbic’e yönelmesi daha da kolay olacaktır.

Dolayısıyla bu sadece coğrafik hakimiyet değil, ama aynı zamanda Suriye’nin geleceğinde Türk Devleti’nin elini güçlendirirken, Şam hükümeti ve Rusya’nın da elinin zayıflamasına neden olacaktır. Örneğin son yıllarda İdlib’den çıkması üzerinden Rusya ile Türk Devleti arasında süren görüşmelerde eli son derece güçsüz olan Erdoğan Türkiye’si açısından durum bulunmaz bir nimet olacaktır. Tabi istediği gerçekleşirse.

İŞGALİN DİĞER HEDEFİ MİNBİC

Erdoğan’ın sürekli hedef olarak gösterdiği bir diğer önemli merkez ise Minbic.

Minbic mevcut durumda kuzeyde Cerablus, batıda ve kısmen de güney batıdan Ezaz-Mare-Bab üzerinden Türk devletinin kuşatması altında. Doğusunda ise, Fırat nehri ile Kobanê ve Fırat bölgesi olarak nitelendirilen bölgeyle komşu.

Minbic’in önemi Kuzey ve Doğu Suriye ile Efrîn-Halep hattı üzerindeki kesişme noktasında olması. Zira M4 ticaret yolunun buradan geçmesi kentin önemini bir kat daha arttırıyor. Yine aynı şekilde mevcut durumda Cerablus-Ezaz-Mare-Bab mıntıkalarını işgalinde tutan Türk Devleti’nin Minbic’i işgal etmesi, adı geçen bölgelerde daha bir yerleşmesini getirecektir. Ama durum sadece bununla da sınırlı değil. Minbic’in alınması batıdan Fırat nehri üzerinden Kobanê’nin kuşatılması demek olacaktır. Dolayısıyla hem ticaret yolu hem de doğu-batı yönlü yeni işgal alanlarına varmak ve mevcut işgal alanlarının tahkimatı açısından da Minbic Türk Devleti’nin sürekli olarak hedefindeki bir kent oluyor. Tabi Minbic’in aynı zamanda büyük bir ticaret kenti olduğunu da not etmekte fayda var.

ERDOĞAN’IN ONULMAZ YARASI KOBANÊ

Kobanê, 2014 yılında DAİŞ’in ilk yenildiği yer olarak siyasal açıdan büyük öneme sahip. Sembolik anlamının dışında, Kobanê jeostratejik açıdan da önem arz ediyor.

Kuzeyde Suruç ile sınır olan Kobanê doğusunda GirêSpî, batısında Minbic, kuzey batısında ise Cerablus bulunuyor. Güneyinde Sırrin nahiyesi ile Fırat nehri boyunca Tebqa’ya doğru uzanan coğrafyanın M4 otoyolunun güney doğusunda, ama aynı zamanda işgal altında bulunan Girê Spî’nin güneyinde Eyn İsa gibi son derece önemli bir yerleşim yeri ile birleşiyor.

Kobanê’nin T.C tarafından hedeflenmesi, ki DAİŞ de aynı amaçla hedeflemişti, Fırat’ın batısı ve doğusunun kesişme noktasında, ama aynı zamanda kuzeyde Türkiye, güneyinde ise Suriye’nin dışarıya açılan en önemli ticaret yolu olan M4 otoyolunun bulunuyor olmasıdır.

Mevcut durumda kuzey batıdan Cerablus doğusunda ise Girê Spî’den kuşatmaya alınmış Kobanê’nin kuzeyinde sınırın sıfır noktasında Suruç bulunuyor. Türk Devleti’nin Kobanê’yi işgal etmesi hem Cerablus ile Girê Spî’nin birleştirilmesi hem Fırat’ın doğu ve batısının koparılması, ama hem de Eyn İsa’yı batıdan da kuşatmaya alarak M4 karayolunun bir kısmında denetimi ele geçirmesi demek olacaktır. Ancak Kobanê’yi önemli kılan diğer etmen bölümün başında belirttiğimiz gibi, 2014 yılında DAİŞ’in yenilgi başlangıcının yaşandığı yer olmasıdır. Bu durum Erdoğan Türkiye’sinin Suriye planları açısından da büyük darbe olarak değerlendirilmekte, dolayısıyla da sürekli saldırılara maruz kalmasına neden olmaktadır. Yani Kobanê Erdoğan’ın en büyük yarası.

EYN İSA

Türk Devleti’nin Girê Spî ve Serêkaniyê işgalinden sonra kesintisiz olarak saldırı altında tuttuğu yerlerin başında Eyn Îsa geliyor.

Eyn Îsa kuzeyinde Girê Spî, kuzey batısında Kobanê, batısında Sırrin, güneyinde Reqa, doğusunda ise M4 ticaret yolu ile Cizre Bölgesi’ne açılan hat üzerinde bulunuyor.

Eyn Îsa’nın olası işgali Cizre ile Fırat bölgeleri arasındaki bağlantı hattının yanı sıra, Kobanê-Reqa-Tebqa bağlantısının da kopması anlamına gelecektir.

Bir de Eyn Îsa’ya, Girê Spî, Serêkaniyê işgali öncesi özerk yönetim merkezinin bulunduğu yer olması ayrıca önem kazandıran bir durumdur. Eyn İsa kuzeyde Reqa için bir savunma mevzisi niteliğindedir.

TİL TEMİR

İşgal saldırılarının 2019’dan bu yana durmadığı bir diğer yerleşim yeri ise Til Temir’dir. 

Til Temir; Arap, Kürt, Süryani, Ermeni gibi halkların iç içe yaşadığı bölgenin en kozmopolit yapısına sahip yerleşim yerlerinden biri. Ancak Til Temir’in bölge açısından coğrafik önemi, iki büyük kent olan Hesekê ve Qamişlo’ya uzanan bağlantı hatları üzerinde bulunması.

Hesekê’ye bağlı bu ilçenin tam ortasından M4 ticaret yolu geçiyor. Batı yakasında Fırat bölgesi sınırında bulunan Eyn Îsa’nın Cizre bölgesi ucunda yer alıyor.

Türk Devleti’nin Til Temir’e saldırmasının asıl amacı, bu bölgeyi denetime alarak hem Cizre ve Fırat bölgelerini birbirinden koparmak hem de bu bağlantıyı sağlayan M4 ticaret yolunu denetime almak. Bu durumda Hesekê kuşatmaya alınırken, daha batısından Dirbesîyî ve Amûdê ilçeleri de çevrelenmiş ve etrafla bağlantıları tümden koparılmış olacak.

SONUÇ OLARAK

Yukarıda tek tek belirttiğimiz alanlardan herhangi birinin işgal edilme planlı zincirleme olarak tüm bölgeyi denetime alma amaçlıdır. Önce bölgeler arasındaki bağlantılar koparılmak, ardından savunmasız bırakılan bir başka alan hedeflenmek istenmektedir. Parçadan yola çıkarak son kertede tüm bölgenin işgali hedeflenmektedir.

Ancak Türk Devleti kendi açısından böyle bir plan yapsa da özellikle Girê Spî ve Serêkaniyê işgalinden bu yana savaşın tek bir gün dahi durmadığını not düşmek gerekir. Bu dönem boyunca yürütülen mücadele, işgal saldırılarından çıkarılan ders, bölgeyi daha da dirayetli ve direngen hale getirmiştir.

Türk Devleti’nin söz konusu herhangi bir alana saldırması durumunda büyük dirençle karşılaşacağı, geçen dönem özellikle Eyn Îsa ve Til Temir cephelerine dönük saldırılarına karşı gelişen direnişlerde net olarak görüldü. Dolayısıyla yeni bir savaşın mutlak işgalle sonuçlanmasından daha büyük olasılık, Türk Devleti’nin işgal ettiği alanlardan da çıkarılması sonucunu getirmesine daha yakındır. Hele ki, bölgenin hava sahasının denetiminde tutan Rusya ve ABD’nin onayı olmadan bu bölgelere dönük kapsamlı bir saldırıya girişmesi Türk Devleti açısından mümkün görünmemektedir. Olası bir saldırı onayına rağmen bölgedeki atmosfer kesinlikle 2018 Efrîn, 2019 Girê Spî ve Serêkaniyê süreçlerindekiyle yüzde yüz farklı olacak ve kaybeden Türk Devleti ve denetimindeki DAİŞ/Nusra artığı çeteleri olacaktır.

ANHA