​​​​​​​İlham Ehmed Kendimizi savunmak temel bir haktır

Reportaj Summay

​​​​​​​İlham Ehmed Kendimizi savunmak temel bir haktır
28 Oct 2021   05:20

Uluslararası toplumun halkın işgale karşı öz savunma hakkını sorgulamaya hakkı olmadığını söyleyen MSD Başkanı İlham Ehmed, “Boynumuzun üzerimizde bu bıçak olduğu sürece silaha ihtiyacımız olacaktır. Saldırı olduğunda toplum doğal olarak direnişe geçer” dedi.İşgalci Türk devletinin bölgeye dönük olası saldırılarına karşı tutum sergilenmesi ve saldırılardan hesap sorulması gerektiğini belirten MSD Yürütme Meclisi Başkanı İlham Ehmed, “Saldırıların gerçekleşmemesi için uluslararası alanda çaba göstereceğiz ve sahada da direniş hazırlıklarımız olacak. Duruşumuz onurlu olacaktır. Böyle bir saldırının olmamasını umuyoruz. Çözüme kavuşması için çalışacağız” dedi. 

Demokratik Suriye Meclisi (MSD) Yürütme Meclisi Başkanı İlham Ehmed, işgalci Türk devletinin bölgeye yönelik işgal saldırıları tehditleri, olası saldırılara karşı gösterilecek tutum, MSD heyetlerinin Moskova ve Washington’da yaptığı görüşmeler, Özerk Yönetim ve MSD heyetleri arasında gerçekleştirilmesi beklenen toplantı konularını ANHA’nın canlı yayınlanan programında değerlendirdi.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin statüsünün Katalonya Parlamentosu tarafından tanınmasını önemli bir adım olarak değerlendiren İlham Ehmed, yalnızca Katalonyanın değil bütün bölge ve uluslararası devletlerin bu tür adımları atması gerektiğini ve Özerk Yönetim’i Suriye Anayasa görüşmelerine katmaları gerektiğini vurguladı.

‘Moskova ve Washington ile yaptığınız görüşmeler nasıl geçti? Önceki görüşmelerle kıyaslarsak tutumlarında ne gibi farklılıklar oldu?

Şu an Suriye’nin durumuna baktığımızda Suriye içinde bulunan güçler bir süre daha bölgedeki varlıklarına bu şekilde devam edecek. Suriye’de tansiyonun düşürülmesi için genel bir anlaşma var. Bu anlaşma Suriye sorununun çözüleceği, sonlanacağı ve var olan güçlerin çıkacağı anlamına gelmiyor. Aksine bazı yerlerde bir kez daha çatışmalar olabilir. Şimdi İdlib’de bir savaş olduğunu görüyoruz. Şam’da yıllar sonra patlama gerçekleşti. Bölgelerimizde işgalci Türk devletinin saldırıları devam ediyor. Bu tansiyon düşürme yalnızca geniş kapsamlı bir savaşın önünü alma çerçevesindedir. Bununla birlikte her bir taraf Suriye’de kendi projesini tamamlamak istiyor. Suriye konusunda uluslararası güçlerin tutum ve planlarında gözle görülür bir değişim yok.

*Moskova, Washington ve en önemlisi toplumların Türk devletinin bölgeye dönük suçları konusundaki tutumları nasıldı?

Bu bölgelerde gerçekleştirilen kaçırma, kadın cinayetleri, demografinin değiştirilmesi uygulamaları belgeleniyor ve bu dosyalarda bütün bilgiler yer alıyor. Bunların gözetim altında yapıldığını biliyoruz. Bu yerlerin işgal edilmesi bir anlaşmanın sonucuydu. Efrîn işgali Rusya ve Türkiye arasında, Serêkaniyê ve Girê Spî’nin işgal edilmesi Türkiye ve ABD arasındaki anlaşmanın sonucuydu. Sonuç olarak uluslararası bir konsept vardı. Özellikle Suriye dosyasına müdahale eden taraflar arasında bir anlaşma vardı. Bu bölgelerin içinde bulunduğu durumun nasıl bir duruma evirileceğinin farkındalardı. Her ne kadar resmiyette onaylamadıklarını söyleseler de bu bölgelerin geleceğinin nereye gideceği konusunda hala belirsizlik var. Bu da bilinçli olarak söylenmiyor. Yoksa bilmedikleri için değil. En önemlisi bizim tutumumuzdur. Bu uygulamalara karşı tepkilerimiz önemlidir. Bu bölgeler nasıl özgürleştirilmesi, en önemli olan nokta Türk devletinin işgalinin sonlandırılmasıdır. Bölgedeki devletlerin Suriye içindeki rolü her zaman bu şekilde kalmayacak. Mutlaka sonlandırılacaktır. Suriye dosyası artık bir çözüme doğru gidecek.

*Şimdiye kadar da kimse işgal edilmiş bölgelere giremiyor. Birçok kez tarafsız bir heyet gönderilmesi çağrısı yapıldı. Bu konu tartışmalarınızda ne tür şekilde yer aldı?

İstek her zaman vardır. Şimdiye kadar BM, ABD ve Rusya çok rahat bir şekilde bir kurumu gönderebilirler. Rusya bazen burada varlığını gösteriyor. Bunu yapmadıklarında farkında olmadıkları anlamına gelmiyor. Üst düzeyde bilgileri vardır. Bunun için önemlidir, eğer tarafsız bir kurum özellikle insan hakları kurumu bu bölgelere giderse, yapılanları belgelerse, o zaman ne kadar önemli olduğunu kendileri görecektir. Şimdiye kadar basının geçmesine izin vermiyorlar. Eğer izin verseler de dünyaya, ‘bakın bulunduğum bölge ne kadar güvenlik içerisindedir’ demek içindir. Bu amaçla bazı basın kuruluşlarına izin veriyorlar. Sürekli bu talebimizin peşinde olmalıyız.

*Görüşmelerinize karşı AKP rejimi rahatsızlığını gösterdi, öte yandan Erdoğan Washington’a girmesine rağmen ilgili kişilerle görüşme gerçekleşmedi. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğru, biz ordaydık, Suriye ve Türkiye heyetleri de vardı. Bunu Türkiye ve ABD ilişkileri çerçevesinde değerlendirebiliriz. Burada gerçekleştirdiğimiz görüşmeler önemli ve gerekliydi. Özellikle yeni yönetim seçildikten sonra var olan durum, yapılan hatalar, nasıl düzeltilmesi gerektiği, Kürtler üzerindeki soykırım nasıl sonlanabilir konuları önemliydi. Türk devleti ABD’nin Kürtlere, QSD’ye desteğinden rahatsızdır, fakat temelde Türk devleti çizgisini değiştirmiştir. NATO çizgisinin dışında bir çizgide yürümektedir.

*Şimdi nasıl bir politika yürütüyor?

Yeni bir siyaseti esas alıyor. Gerçekleştirmek istediği çıkarları için kendi sınırları dışında hareket ediyor. Bir süre Türkiye’nin DAİŞ’e karşı koalisyona katılacağı söylendi, fakat Türk devleti katılmadı, DAİŞ’e karşı savaşmadı. Irak üzerine saldırı gerçekleşecekti fakat Türkiye izin vermedi, plana dahil olmadı. Türkiye’nin izlediği yok yeni değil, uzun bir sürece dayanıyor. Saddam üzerine saldırı gerçekleştiğinde Türkiye kendine bir çizgi oluşturdu. Fakat çabuk ortaya çıkmadı, zamanla ortaya çıktı. Özellikle Suriye, Libya’da Türkiye’nin yeni bir çizgide yürüdüğü görüldü. Avrasya çizgisinde hareket ediyor. ABD tarafından ortaya atılan devletler arası sistem planının dışında hareket etti. Türkiye büyük devletler gibi dünyada büyük bir güç olma hevesine girdi. Aynı zamanda Ortadoğu’da İslam imparatorluğuna başkanlık yapmayı istedi. Bunu yapmak istediğinde ABD ve NATO devletleriyle yüz yüze geldi. Şimdi de Rusya’yla ittifakları sonucu S-400 almasıyla ABD ile Türkiye arasında büyük bir mesafe açıldı. Her ne kadar Türkiye ile ABD arasındaki mesafeyi kapatmaya çalışsalar da Türkiye dönülmesi zor bir yola girmiştir.

* AKP rejiminin bölgeye yönelik tehditleri oldu. Saldırılarını yeni bir seviyeye taşıma girişimlerinde bulunuluyor. Tehdidin zamanı da önemli. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk devletinin saldırılarını geçici görmek büyük bir hata olur. Esas politika olarak görülmelidir. Konu sadece Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik tehdit saldırıları değil.  Türk devletinin Kürt düşmanlığı, Türk devletinin kurulmasına dayanmaktadır. Türk devleti Kürtlere ve halka karşı bir soykırım politikası geliştirmiştir. Türklük her yerde gelişmiştir. Rojava’daki işgal, Türklük siyasetini geliştiriyor. Yapılan tehditlerin bir süreliğine yapıldığını düşünmek bizi büyük bir yanlışlığa sürükler. Tehditlerden bahsederken genel olarak Türk devletinin politikalarına karşı çıkmalıyız. Görüyoruz ki Başûrê Kurdistan’da, Kurdistan Bölgesi kuruldu fakat Türk devleti hâlâ da saldırmaya devam ediyor. O ise kendisi için bir olay yaratıp saldırıya geçebilir, başka sınırlardan kendisine toplar atabilir ve bize yönelik tehdit var ey NATO, bana sahip çıkın ki saldıra bileyim diyebilir. Kendi kendine yönelik saldırı gerçekleştirerek, sınırlarını genişletmek istiyor. Maalesef bu politikalara inanan ve Türk devletinin politikalarından etkilenen Kürtler var. Kürt partileri hariç tutulmuştur. Kürt taraflarını haksız çıkarıyorlar. Bu yanlıştır. Türk devletinin ciddiyeti ve ciddiyetsizliği dikkate alınmalıdır. Türk devleti istediği zaman geldiğinde saldırmayı kendisine hak görüyor. Mevcut durum Türk devleti tarafından kuşatılmıştır. Tehdit saldırıları devam edecek. Zaman zaman dronelerle bazı yerleri hedef alacak. Buna karşı verilecek reaksiyon önemlidir. Toplumun tutumu, tavrı üst düzeyde olmalı ki dronelerle hedef almayı durdurabilsin, Türk devleti canı istediğinde droneleri bölgede harekete geçirerek halkı katletmeyi kendisine hak görmesin.

*Ayrıca saldırıları onaylatma ve meşrulaştırma için hareket halindeler. ABD, Rusya ve çeşitli ülkelerle çok sayıda görüşme yapıldı. Özellikle Soçi toplantısında hangi konularda uzlaştılar ya da hangi konuda pazarlık yaptılar?

Rusya ile Türkiye ve her devlet arasında çıkarlar vardır. Özellikle şimdi Rusya Türkiye'yi kucaklamak istiyor. Erdoğan, Soçi görüşmesine istediği sonuçlara tam olarak ulaşamadı. New York'ta beklediği gibi donuç alamadı, Biden tutum sergiledi ve görüşme talebine yanıt vermedi. Rusya'yı da yanına almak istedi ama yapamadı. Çoğunluk İdlib'e odaklandılar. M4 yolu için zaten önceden Türkiye’nin çıkması için ittifak kurulmuştu. Rusya Türkiye'ye öyle bir şey yaptı ki bütün bu çeteleri Türkiye'nin sorumluluğuna verdi. Bundan belli bir süre önce, ABD Ehrar Şerqiyê çete örgütünü terör örgütü listesine almıştı. Muhtemelen terör listesine alınmaları için bazı gruplarla ilgili çalışmalar yürütülüyor. Rusya ona bu gruplardan sorumlu olduğunu, onları sen çekmelisin, eğer çekmezsen müdahale etmezsen bizde vururuz dedi. Türkiye'nin yükü İdlib ve işgal altındaki topraklarda ağır. Eğer bunu yapmazsa Rusya Türkiye’nin yalan attığını ve sadece zaman kazanmak istediğini anlayacak. Rusya’ya bana bir yer ver bende sana vereyim diyor. Türkiye M4 yolu hattından çıkmak başka bir yer istiyor. Şimdiye kadar Türkiye’nin talepleri kabul görmüş değil. Bir direniş var. Artık Suriye’de eskisi gibi burayı vereyim orayı alayım demek zordur. “Suriye halkını destekliyorum, Suriye halkının özgürlüğü için çalışıyorum, demokrasiyi destekliyorum” diyordu böyle bir durum yok, herkes artık Türkiye'nin Suriye'deki rolünün eskisi gibi olmadığını biliyor. Tüm dünya, Türkiye'nin amacının demografik yapıyı değiştirmek ve işgal etmek olduğunu anladı. Rusya Türkiye'yi yanına almak istiyor. Ama aynı zamanda Suriye hükümetinin egemenliğini de korumak istiyor. Bu dengeyle birlikte yürümek istiyorlar.

*Bölge halkına dönük uzun zamandır kirli bir politika yürütülmekte. Bölgeyi boşaltmak için birçok girişimlerde bulunup aynı zamanda aşiretlerin ileri gelenleri ile toplantılar yaptılar. Öte yandan bütün çeteleri aynı çatı altında topladılar. Bütün bunlar neyin göstergesi? AKP rejimin Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük planları nelerdir?

Türkiye Efrîn içinde bir sistem oturtmaya çalıştı ve dünyaya bölgeyi terörden, PKK’den özgürleştirdiğini göstermek istedi. Fakat bu gerçekleşmedi. Türkiye bununla dünyaya girdiği bölgelerde güvenliği sağladığını ispat edemedi. Ve bunu ispat edemediği için de farklı yöntemler geliştirdi. Kobanê’ye saldırılar gerçekleştiğinde çok sayıda Kobanêli Türkiye’ye geçti. Bir kısmı orada kaldı. Türk devleti orada kalanlardan bazılarını MİT ajanı bazılarını ise Kobanê’ye yeniden müdahale etmek için alternatif yaptı. Türkiye’de yaşayan Kürtlerin sesini yükseltip dünyaya “bakın halkın hepsi bu yönetimden memnun değil ve bir değişim olmalı” mesajı vermek istedi. Bununla işgal planlarını başka bir kılıfa büründürerek gerçekleştirmek istedi. Askeri açıdan başaramayınca bu defa istihbarat, yönetimleri hedef almak ve alternatifler oluşturarak amacını gerçekleştirmek istedi. Bu tehlikeli bir plandır ve halkımızın bunlardan haberdar olması lazım. Türk devleti ileri gelen kişileri ve yöneticileri hedef alırken istihbaratı nerden alıyor? Onuruna sahip çıkan bütün yurtsever halkların bu açıdan dikkatli olması ve aralarında Türk devletine çalışan kişileri temizlemesi lazım. Bu Türk devletinin Truva Atı planıdır. İçeride bu kaleyi açmak istiyor.

*Bölgeye dönük saldırılardan özellikle yurttaşların dronelarla hedef alınmasından bahsettiniz. ABD ve Rusya buna sessiz. Bu yaklaşımları nasıl ele alıyorsunuz?

AKP geniş çaplı bir hamleye onay almak için büyük bir baskı uyguluyor. Şu ana kadar bu yapmaya çalışıyor. Drone saldırılarını da bahan olarak kullanmaya çalışıyor. Doğru veya yanlış, sonuç olarak Türk devleti bir sınırı geçmiş ve bölgemizi işgal etmiştir. Bize eylem yaptığımızı söylüyor biz de bölgelerimizi işgal ettiğini ve her gün insanlık sınırlarını aşan suçlar işlediğini söylüyoruz. Bölgelerimizi işgal etmesine rağmen kendisini haklı çıkarıyor. Başka bir ülkeye geçtiği sırada güvenliğini tehlikeye atmıyor. Ve dünyaya PKK’lileri hedef aldığını söyleyecek ki bu PKK’liler de DAİŞ’e karşı savaştı. Bunu hedef alıyorsan o zaman DAİŞ’e destek veriyorsun demektir. Buna karşı sessiz kalan devletler ise haksızdır ve halkımıza büyük haksızlık yapıyorlar. Konu PKK veya Türkiye’nin güvenliği değildir. Konu Türk devletinin işgalini meşrulaştırma isteğidir.

* Kapsamlı bir saldırı olursa Türk devleti neyle karşılaşacak ve nasıl karşılık verecek?

Direniş ve özsavunma her canlının yaşamsal hakkıdır. Biz kendimizi koruduğumuzda kimsenin kendinizi niye koruyorsunuz demeye hakkı yoktur. Kendimizi savunmadığımızda haklarımızdan mahrum kalırız ve saygınlığımızı kaybederiz. En önemlisi ve gerekli olan halkımızın kendisini korumasıdır. Üzerimizdeki tehditler devam ettiği sürece silaha ihtiyacımız olacak. Siyasi, diplomatik ve yasal olarak kendimizi korumalıyız. Kendimizi korumaklar alakalı kimsenin aklında bir şüphe olmamalı. Saldırı olduğunda bu toplumun direnişi doğalında gelişiyor. Bu defa saldırı olursa neler olacağını biliyoruz. Onun için saldırı olmasına izin vermeyeceğiz.

Til Rıfet'e yapılacak saldırılara ilişkin çok sayıda açıklamalar yapıldı. Kobanê ve Minbic’in de hedefte olduğunu söylüyor. Til Rifat’a saldırı olursa sorumlusu Rusya’dır. Çünkü burada Rusya var. Ancak bu diğer devletlerin İdlib ve Efrîn gibi Fırat’ın batısıyla alakaları olmadığını göstermiyor. Eğer Türkiye İdlib’de bu kadar direniyor ve hattını M4 yolundan geriye çekmiyorsa bu sadece Türkiye’nin kararı değil. Türk devletinin her an yapabileceklerini hesap ediyoruz. Önemli olan tavrımız, duruşumuz, direnişimiz, toprakla olan bağımızdır. Uluslararası alanda, karada bir saldırıya karşı direniş için gerekli tüm hazırlıkları yapmalıyız ve onurlu bir duruşa sahip olmalıyız. Bizler saldırı olmasını istemiyoruz tam tersine bir çözümün olmasını istiyoruz.

*Yakın gelecekte üçlü bir zirve (ABD, Rusya ve İsrail) bekleniyor. G20 de ay sonunda yapılacak. Bu toplantı Suriye'yi genel olarak nasıl etkileyecek?

Suriye konusunda önemli tartışmalar yaşanıyor. Her taraf Suriye meselesini kendi çıkarları doğrultusunda halletmek istiyor. Rusya, ABD ve İsrail arasında anlaşmalar yapılıyor. Suriye'nin geleceğine ve siyasi çözümüne ilişkin yakın dönemde bir görüşme beklemiyoruz. Çünkü halledilmesi gereken bir sürü konu var. Örneğin El Kaide, DAİŞ hala var, İran’ın rolü, Türkiye Suriye’nin içinde duruyor. Siyasi değil, güvenlik anlaşmaları yapılıyor. Siyasi olarak Anayasa komisyonunun toplandığını gördük, oradan bir şey çıkmadı. Cenevre'de hala toplantı randevusu yok. Şu ana kadar Şam hükümetiyle diyaloğumuz gözle görülebilir şekilde ilerlemedi. Siyasi dosyalar henüz ele alınmadı. Yapılanlar zaman kaybından başka bir şey değil. ABD yaptığı açıklamada, "DAİŞ genişliyor, DAİŞ Özerk Yönetim dışındaki bölgelerde yeniden canlanıyor" dedi. Bu, uçaklar ve füzelerle bazı askeri işleri yapmak anlamına gelir.

*ABD Dış İşleri Bakanı’nın açıklamasından sonra bunu yaptılar.

Doğru. Cerablûs, Girê Spî, Serêkaniyê'de yapıldı ve devam edecek. Yapılan açıklamalar artık eylemlerinin Özerk Yönetim dışında da olacağını gösteriyor. Bunlar önemli. Buralarda eylemlerin başlaması Rusya ve ABD’nin güvenlik çerçevesindeki anlaşmalarının genişleyeceği anlamına geliyor. ABD, Rusya olmadan uçaklarını Cerablûs, Ezaz yada başka bir yerde kaldıramaz. Aralarında iletişimin olması gerekiyor.

* Cenevre'de Suriye Anayasa Komitesi'nin 6. tur toplantısı sonuçsuz kaldı. Neden sonuç alınmıyor ve sonuç alınması için nasıl bir anayasa olması gerekiyor?

Anayasa Komitesi yanlış esaslar üzerine kuruldu. Bir tarafta rejim, diğer tarafta muhalefet, öbür tarafta da sözde sivil toplum var. Bundan dolayı komite doğru ve meşru değil. Komitenin kurulmasındaki amaç net değil öyle olsa bile çözüm için kurulmadı. Sadece Suriye'de değişiklik yaptık demek için kuruldu. Müzakere süreci ciddi değil ve ilerisi için bir şey görünmüyor. Suriyelilerden büyük bir bölüm bu işin içinde. Bunlarla boşa zaman harcanır ve bir sonuç çıkmaz.

* Katalan Parlamentosu, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin statüsünü tanıdı. Bu adımı nasıl görüyorsunuz ve etkisi nasıl olacak?

Öncelikle teşekkür ediyoruz. Bölgenin statüsünün tanınması olumlu bir adımdır. Özerk Yönetim ve Katalonya arasında kardeşlik adımıdır. Bundan sonra bölgenin altyapısıyla ilgili yardımcı olabilirler. Tecrübelerini bizlerle paylaşabilirler. Maddi ve manevi anlamda destek olabilirler. Sadece Katalonya değil çok sayıda bölge ve ülke de tanıyabilir. Bunun Suriye Anayasası’nda da tanınması için çabalayabilirler. Suriye Anayasası’nda onaylandığında resmiyete kavuşur. Resmiyete kavuşması ancak Anayasa ile ve uluslararası devletlerin desteğiyle olur.

*Son olarak, Türk devletinin tehdit ve saldırılarına karşı nasıl bir duruş sergilenmeli?

Halkımıza bugüne kadar gösterdiği tavırdan dolayı teşekkür ediyoruz. Özellikle tüm zorluklara rağmen topraklarında kalarak direnen halkımıza. Bölgemiz kuşatmaya alındı ve düşmanlarımız da çoktur. Halkımızın duruşu, mücadelesi ve direnişi ile gurur duyuyoruz. Bölgemizin istikrarlı olmasının sebebi halkımızın duruşudur. Bugün Özerk Yönetim sistemine hürmet ediliyorsa bu da halkımızın duruşu sayesindedir. Bazı ülkelerin sırtına yük olup o ülkelerin bize bir çözüm getirmesini ummayacağız. Cesur ve özgür toplum yüksek sesle haykıran toplumdur. Her türlü tehdide, saldırıya karşı haykıran ve saldırıya hakkınız yok diyebilen toplumdur. Her alanda kendini savunmak ve ayakta kalmak için sürekli hareket etmeli. Her şeyi hazır beklememeli. Ayrıca yaratıcı olmalı, nerede neyi inşa edeceğini ve neyi geliştireceğini bilmelidir.

ANHA