Artan saldırılar ve olasılıklar

Artan saldırılar ve olasılıklar
25 Aug 2021   00:15

UMUT AYDIN 

Araçlara dönük suikast, köylerin, kasabaların aralıksız bombalanması, Til Temir askeri meclisi halklar ilişkiler binasının bombalanması. Türk devletinin Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırıları giderek ivme kazandı. Ankara’dan gelen açıklamalar saldırıların dozajının giderek artacağını salık verirken, bölge yöneticileri bölgede garantör ülkeler rolünde olan Rusya ve ABD’ye, “Türk devletinin insanlık suçlarına karşı sorumluluklarınızı yerine getirin” çağrıları yapıyor.

Örneğin MSD, Til Temir saldırısından sonra 22 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, “Rusya hükümeti ve Suriye’de bulunan güçlere bu saldırıları kınama çağrısında bulunuyoruz. Bölgede ateşkesin garantörü olduğunu iddia eden Rusya, Türk devletinin işlediği suçlara artık dur demelidir” diyerek aslında aynı zamanda saldırıların perde arkasına da işaret ediyordu.

Garantörlere yapılan çağrılar aynı zamanda, Türk devletinin bölgeye dönük saldırıların ancak yine bu güçlerin onayı ile olabileceğini işaret ediyor. Dolayısıyla bu saldırıların sorumluluğu da pratik uygulayıcı olarak sadece Türk devletinde değil, Rusya, ABD başta olmak üzere, Türk devletine Cerablus-Bab hattı ile Efrin, Serekaniye ve Gire Spi işgali için alan açan, destur veren güçlerdedir. Türk devletinin saldırılarını bu perspektif üzerine ele almak ve değerlendirmek, saldırıları yapan kadar, saldırıların perde arkasındaki güçleri tanımamıza ve dolayısıyla bu saldırılarla kimin ne yapmak istediğini anlamamıza da yardımcı olacaktır.

İkinci husus, Türk devletinin Rojava saldırılarının bilumum Kürdistan’a dönük saldırılar içinde değerlendirilmesinin gerekliliğidir.

Kürdistan’ın Efrin’den Kandile sınır boyunca, daha güneye ve içlere doğru Hewler-Süleymaniye’den Kerkük’e, Şengal’e yine Serekaniye’den Heseke’ye varan coğrafyada işgal ve ilhakı Türk devletinin temel stratejisi konumundadır. Gerek savaşla gerekse de işbirlikçiliğe dayalı olarak yayılmaya çalışılan, işgal ve ilhak edilmeye çalışılan alanlar tamamen bu alanlardır. Aksi durumda Avaşin-Metina-Zap’ta yaşanan saldırılarla, Şengal ve Rojava’da yaşanan işgal ve soykırım saldırılarını birbirinden ayrı şeyler gibi ele almak bizi eksik ve yanlış değerlendirmelere götürür ki, bu, tam da Türk devletinin uluslararası alanda, “Kürtlerle bir sorunumuz yok, PKK’ye karşı mücadele ediyoruz” tezine ve tuzağına düşmek olur. 

Ancak herkesin kafasındaki asıl soru, neden bu dönemde Rojava’ya dönük saldırıların yoğunlaştığıdır. Bu sorunun cevabı da yine bu bütün içinde saklıdır, örtüktür.

Denklem son derece basittir oysa. Avaşin-Metina-Zap hattında yenilen Türk devleti açığını, yenilgisini Rojava üzerinden kapatmaya çalışmaktadır. Yine Şengal’e bu denli ahlaksızca yapılan saldırının arkasında da aynı gerçek gizlidir.

Hatırlayalım, gerilla alanlarının işgali için birkaç haftalık bir plan yapılmıştı. Gerilla tasfiye edilecek, ardından Şengal ve Rojava’ya dönük kapsamı genişletilmiş şiddetli saldırılar devreye konulacaktı. Gerilla karşısında başarı alınması ihtimaline karşı hazırda bekletilen KDP’nin özel paralı güçleri de harekete geçirilecek, (ki bu süreçte KDP’ye bağlı özel paramiliter güçlerin gerilla alanlarını kuşatmaya alması tamamen bu planın bir parçası olarak geliştirildi) bir yandan Şengal bir yandan da Rojava’da soykırım saldırıları başlatılacaktı. Gerillanın tasfiye edildiği bir yerde Kürt halkında önemli bir psikolojik kırılma yaşanacak, siyasi ve toplumsal alanın teslim alınarak tasfiyesi de daha rahat olacak, dolayısıyla tüm direnç noktaları bir bir hedef alınarak, Kürdistan baştan başa Türk devletinin hakimiyet alanına dönüştürülecekti.

Böyle bir tablo içinde KDP’ye belki de Başurê Kurdistan’da bir muhtariyet bahşedilecekti. Verilecek bu muhtariyet Bakurê Kurdistan’da HDP belediyelerine atanan kayyumlara aşan bir manaya da sahip olmayacaklardı. Özcesi böyle bir muhtariyetin Kürtlük adına söz söyleme sınırı da yine TC tarafından belirlenmiş olacaktı. Özü itibariyle Kürtlük adına ortaya çıkabilecek yeni bir özgürlük mücadelesinin tasfiyesi amaçlı kullanılacak ve bununla soykırım cilalanarak Kürtlere sunulacaktı.

Ancak özce bu şekilde ifade edilebilecek soykırım ve işgal-ilhak planı tutmadı. Gerilla direndi, halk teslim alınamadı, Kürtler her yerde ayakta. Şengal teslim alınamadı, Rojava halkı bilumum Kürdistan’da yaşanan mücadelenin yanında olduğunu, alanlara çıkan yüzbinlerle gösterdi.

Hal böyle olunca TC, Suriye’de, Libya’da, Azerbaycan ve en son Afganistan’da jandarmalığını yaptığı küresel güçlerin de verdiği icazet dahilinde yeniden Şengal ve Rojava’ya saldırmaya başladı. “gerekirse her yere saldıracak güçteyiz” gibi algı yanılsaması yaratıp kendilerini çok güçlü göstermeye çalışsalar da, özünde büyük bir güçsüzlük, yenilmişlik yaşıyorlar. Kırmızı görmüş boğa gibi çıldırmış ve önüne gelene saldırıyorlar. Çünkü yenildiler, kaybediyorlar, kaybedecekler.

Dikkat edilirse, Erdoğan-Bahçeli’ye Suriye’de verilen rol dünyanın en ahlaksız, çapulcu çetelerini eğitmek, donatmak ve küresel güçlerin hesabına kullanmaktadır. Bugün Afganistan’dan gelen sözde göçmenlere sınırların açılması da böyledir. Kendilerine verilen rol taşeronluktur. Paramiliter güçlerin savaştaki sevk ve idaresini yapmaktır.

Fakat durum sadece bununla da sınırlı değildir. Erdoğan-Bahçeli faşist unsurları küresel emperyalist güçler adına bu paramiliter güçleri oraya buraya saldırtırken, karşılığında aynı güçler eliyle Kürt katliamı ve Kürdistan’ın ilhakı icazetini de almışlar.

Dolayısıyla Rojava’ya son dönemde neden saldırılar oluyor sorusunu, sadece Rojava gerçeği üzerinden ya da TC’nin ve Kürdistan’daki işbirlikçilerinin üzerinden okumaya çalışmak, yaşadıkları yenilginin yanı sıra, bölgesel ve küresel çapta yaşanan gelişmelerin bundaki etkisinin görmemek son derece yanılgılı sonuçlara götürecektir.

Bundan sonra da bu tür saldırılar olacaktır. Hatta saldırıların dozajı daha da artabilir. Asıl neden saldırdıklarını değil, saldırmazlarsa neden saldırmadıklarını tartışmak gerekir. Çünkü zihniyet, siyaset, plan ve stratejileri yüz yıldır Kürt inkar ve soykırımı üzerinde şekillenmektedir. Bunun zirvesi de Erdoğan-bahçeli şahsında ifadesini bulmaktadır.

Dolayısıyla saldırılar bundan sonra da olacaktır. Ancak saldırının nereye gideceğini ise güçler arası savaş, mücadele belirleyecektir. Efrin ve Serekaniye’nin işgal edilmiş olmasına bakarak, bundan sonra da aynı şeyin tekrarlanacağı şeklinde bir sonuca gitmek yanılgılı bir değerlendirme olacaktır. Gerillanın Gare, Zap, Metina ve Avaşin’de TC’ye vurduğu darbe Rojava’da, Şengal’de de vurulabilir. Böyle bir durumda Türk devletinin misak-ı milli sınırları dediği tüm Kürdistan parçalarını ilhak etmesi bir yana, yüz yıllık sömürgeciliğe son vererek, Kürtlerle birlikte bölge halklarının özgürlüğüne yeni bir kapı açmak mümkündür. Dolayısıyla da bunu belirleyecek olan bölgede gelişecek direnişe dikkat kesilmek önemli olmaktadır.

Ancak bunun için yapılacak şey, çok şey söylemek değil, çok şey yapmak, çok mücadele etmek, devrimci halk savaşını geliştirmek ve halklar cephesini her geçen gün genişletmektir. 

ANHA