​​​​​​​Şehitliklere Yapılan Saldırılar Karşısında Hiç Kimse Sessiz Kalamaz

​​​​​​​Şehitliklere Yapılan Saldırılar Karşısında Hiç Kimse Sessiz Kalamaz
28 Jul 2021   01:00

Ahmet Birsin

Erdoğan-Bahçeli ikilisi her geçen gün vahşet sınırlarını zorlayarak Hitler faşizmine rahmet okutacak uygulamalarıyla gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Kürt halkı ve insanlık açısından büyük direniş ve onur günü olarak kabul edilen, aynı zamanda 12 Eylül faşizminin yenilgi tarihi olarak görülen 14 Temmuz Ölüm orucunun yıl dönümünde Efrin’de yeni bir vahşete daha imza attılar. İnsanlığın ahlak ve vicdan defterinde var olan en büyük günahı işlediler. Bütün dinlerde ve uluslararası hukukta ölünün ruhani mekanına ve kabirlerine dokunulmayı suç sayıp, yasakladığı Şehit mezarlığında gömülü olan cenazeleri kabirlerinden çıkarmakla kalmayıp, bir de büyük iftiranın aleti haline getirmek istediler. DAİŞ gibi insanlık düşmanı bir güce karşı kahramanca savaşan bu halk ordusunu toplu mezar inşa etmekle suçladılar.

 

Soykırımcı Türk devleti suçlarını gizlemek için her yolu mubah görüyor. Oysa gerçek tam tersiydi.  20 Ocak 2018 tarihinde faşist Türk devletinin Efrin işgaline karşı sürdürülen 58 günlük direnişte bu mezarlık oluşturulmuştu. Çünkü uzakta oluşturulan şehir mezarlığına bombalar altında şehit cenazelerini taşımak yeni şehitler vermek anlamına geliyordu. Avrin Hastanesinin yanı başındaki Efrinli bir yurttaşa ait olan boş araziye gömmek riski azaltıyordu. İşte bu direnişte şehadete ulaşan YPG-YPJ savaşçıları, evleri bombalanan Efrinli halk “toplu mezar” diye suçlama konusu edilen bu mezarlıkta defnedilmişti.

 

Dönemin canlı şahitlerinden Efrin bölgesi Şehit Aile Kurumu yöneticilerinden Adnan Şex Muhammed 13 Mart’ta oluşturdukları bu şehitlikte, biri çocuk olmak üzere toplamda 73 şehidin defnedildiğini belirtmişti. Diğer yandan burada yatan şehitlerin büyük çoğunluğunun isimleri halen arşivlerde saklı durmakta. Bu kadar açık, net belgeler olmasına rağmen ve bu konuda dönemin onlarca şahidi olan şahıs ve kurumların açıklamaları orta yerde dururken nasıl da böyle ahlaksızca buranın “toplu bir mezar” olduğu iddia edilebilir? Soykırımcı devletin borazanı Anadolu Ajansı (AA) şehit mezarlığından çıkarılan cenazeleri ‘YPG-YPJ’nin infaz ettiği kişiler’ olarak servis edebilir? Elbette amaç başka, bu yalanın çok kısa sürede deşifre olacağını onlarda biliyordu.

Başta BM olmak üzere birçok uluslararası ve ulusal düzeydeki insan hakları örgütleri Türk işgali sonrası yaşanan soykırım, yer altı ve yer üstünde olan değerleri talan etmek, hırsızlık, insan kaçırma, tecavüz, tutuklama ve işkence ile katletme, Kürt nüfusunun zorla yerinden etme, demografyayı sistematik bir biçimde değiştirme gibi savaş ve insanlık suçu sayılacak onlarca rapor yayınlanmakta. Özellikle bu vahşetten kaçıp kurtulan kimi istisna kadınların öyküsü ise yaşanan vahşetin çapını bütün yönleriyle ortaya koymakta. Hal bu iken, bitmeyen Osmanlı oyunlarından biri daha devreye konularak, Türk işgalciliğinin yarattığı bu vahşet gözlerden kaçırılmak istenmekte. Böylece dikkatleri YPG-YPJ’nin üzerine çekerek bir yalan ve iftirayla oldubittiye getirerek özgür Kürde ait son şehitliği de ortadan kaldırmak istiyorlar. Kürde ait hiçbir değerin Efrin’de var olmasına izin vermek istemiyorlar.

Türk devleti bütün Kürdistan’da olduğu gibi Efrin’de de oldukça sistematik biçimde soykırım gerçekleştirmektedir. Şehitlikler özellikle hedef alınmaktadır. Rojava devrimi öncesi kurulan Şehit Seydo Şehitliği işgal esnasında Türk uçaklarının öncelikli hedefi olarak bombalandı. Şehit Refik Şehitliği ise 2020 Ocak ayında İdlib’ten getirilen çeteler eliyle yıktırıldı. Şehit Avesta Xabur Şehitliği Nisan 2020'de iş makineleriyle dümdüz edilerek hayvan pazarına çevrildi. Elbette Şehitliklere saldırılar sadece Efrin’de yürütülmüyor. Bakur’da, dağda tüm şehitlikler ahlaksız bir biçimde hedef alınarak bombalandı, iş makinalarıyla yıktırıldı, kabirler kırılıp, parçalandı, şehit cenazeleri kaldırımlara gömüldü. Çok bilinçli bir biçimde sistematik olarak hafıza katliamı, toplum kırım gerçekleştirilmekte.

Bugün yaşanan bu vahşetten herkes haberdar olsa da maalesef Efrin’de yapılan Kürt soykırımına sessiz kalınmakta. Başta ABD, Rusya ve koalisyon ülkeleri olmak üzere birçok uluslararası kurum rapor ifşa etmenin ötesine geçememekte. Bütün bir Suriye ve Kuzey Doğu Suriye’de olup bitenlerden tüm bu ülkeler haberdar. Efrin’de tahrip edilen mezarlıkların nasıl oluştuğunu, kimlerin orada gömülü olduğunu en iyi yine bu ülkeler bilmekte. Çünkü an be an istihbarat örgütleri bu alanları izlemekte. Ancak Türk devletinin işlediği bu insanlık suçlarına karşı halen bir yaptırım geliştirmemekteler. Bu vahşetten sorumlu olan ülkeler, sessiz kalmaktalar. Çünkü çıkarları, her gün ağızlarına sakız yaptıkları demokrasi ve adaletten daha değerli de ondan. Diğer yandan bütün çirkinlikleriyle açığa çıkan KDP ve Türk devletinin beslemesi olan ENKS gibi örgütler, Efrin’de yaşanan vahşeti normal gösteren açıklamalarıyla Türk faşizmini temizlemeye çalışsalar da bunun doğru olmadığı ortaya çıktığından daha fazla teşhir olmaktalar.

Söz konusu ülkeler zaman zaman Efrin’de yaşanan insanlık suçlarına dair çeteleri suçlayan raporlar yayınlasalar da esasta çeteleri suçlayarak Erdoğan-Bahçeli faşist iktidarını temizlemeye çalışmaktalar. Bu ülkelerin çıkarları gereği Erdoğan-Bahçeli faşizmini halen koruduklarını görmek gerek. Yine basında sadece çeteler suçlanarak, sanki Türkiye bu çeteleri engelleyemiyormuş gibi bir algı yaratmaya çalışılmakta. Bu çetelerin durdurulacağına dair beklenti yaratılmaya çalışılmakta. Hayır, bu doğru değildir. Erdoğan-Bahçeli faşist iktidarının yaşanan bu vahşeti durdurması bir yana, çeteleri oraya yerleştiren ve onları yönlendiren Türkiye’nin bilinçli politikalarıdır. BM’nin yayınladığı soruşturma belgelerinden, QSD tarafından ele geçiren birçok belge de alanı çok yakından takip eden Hakikat ve Adalet için Suriyelilerden Bassam Ahmed’in Al-Monitor'a belirttiği gibi “bu çeteler Türkiye tarafından korunduklarını bilmeselerdi, bunları asla yapamazlardı. Üst düzey tugay komutanlarının çoğu Türk uyrukludur” tespiti Türk devletinin politikalarını çok açık bir biçimde gözler önüne sermekte.

Bütün Kürt halkı şunu bilmeli ki, Erdoğan-Bahçeli faşizminin bu ahlaksız saldırıları Kürt düşmanlığında geldiği noktayı göstermekte. Kürt düşmanlığında sınır tanımayan sömürgeci Türk devletinin Nekro-siyaset anlayışının şehitlere, kabirlere saldırarak halkı moral değerlerinden uzaklaştırmak, şehitlerin halka bıraktığı direniş, mücadele mirasını hafızasından silmek istiyorlar. O nedenledir ki, halkımızın büyük kahraman ve önderleri olan Şex Saidlerin, Seyit Rızaların mezarları halen saklanmakta, hak ettikleri ibadet ve törenle gömülmelerine izin verilmemekte.

Erdoğan-Bahçeli ikilisinin bir halkın şehitlerine bu kadar saldırmalarının özünde yatan şehitlerin gücünün sanılanın çok üstünde olmasıdır. Uğruna verilen bir mücadelenin şehitleri oldukça, bir halkın yenilemeyeceğini en çok onlar bilmekte. Özgürlük Hareketinin verdiği mücadele sonucu oluşan şehitler ordusundan çok korkmaktalar. Çünkü bir halkın arkasında böylesi fedai bir şehitler ordusu olduğunda o halk yenilmez. Bu kadar vahşice şehitlere saldırmalarının nedeni özgürlük mücadelesinde toprağa düşenlerin yürekten, akıldan ve hafızadan silmek istemeleridir. Onlar da biliyorlar ki, şehitler, bir halkın ruhunu dirilten, direniş gücüne güç katan, yaşam ve mücadeleleriyle geleceği aydınlatan yegâne güçtür. Kanıtlanmış zafer gerçeğidirler. Umutturlar, yaşayan zaferin ta kendisidirler.

Sonuç olarak, kendisine yurtseverim diyen, demokrasi, özgürlük, adalet ve insan haklarına inanan hiçbir kimse bu vahşet karşısında sessiz kalmamalı. Şehit mezarlıklarına ve onların yarattığı değerlere yapılan saldırılara karşı bütün Kürt halkı, bütün bir insanlık ayağa kalkmalı. Bu gidişata dur demeli. Bunun için mücadele etmekten daha insani ve ahlaki bir talep olabilir mi? Bunun için mücadele etmekten bir halkı ne alı koyabilir? Bunun için kırk sefer ayağa kalkmaktan bir halkı ne engelleyebilir? Nasıl ki 14 Temmuz’da Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek dirhem dirhem kendilerini eriterek bu halkın onurunu koruyup, halk olarak ulusal onurumuzu bize kazandırdılar ise bugün de sıra bizde. Onların yarattığı değerleri korumak için, “Onurumuzu koruyoruz” şiarıyla herkes ayakta olmalı.

ANHA