‘Kürtler ve Araplara yönelik tehditler ortaktır, birlikte mücadele edilmeli’

Reportaj Summay

‘Kürtler ve Araplara yönelik tehditler ortaktır, birlikte mücadele edilmeli’
11 Jul 2021   03:13

Kürt ve Arap halkının karşı karşıya olduğu tehlikelerin ortak olduğunu belirten Fethî Mehmûd, halklar arası diyalog geliştirilerek birlikte mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.

Mısır merkezli El Ehram Gazetesi Editörü ve Mısır Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Üyesi Fethî Mehmud, Kürt ve Arap halklarının tarihsel ilişkisi, Türk devletinin işgaline karşı ortak mücadeleleri, ulusal güvenliğin sağlanması konusundaki işbirlikleri ve iki halk arasındaki ilişkilerin etkilerine ilişkin sorularımızı yanıtladı. Halkların birliğine dikkat çeken Mehmûd, Kürt ve Arap halklarının ortak tehditler ile karşı karşıya olduğunu bu nedenle mücadelenin de ortak yürütülmesi gerektiğini söyledi. Önder Öcalan’ın fikir ve felsefesinden beslenen Özerk Yönetim modelinin Suriye krizinin en önemli çözüm projesi olduğuna değinen Mehmûd, Önder Öcalan’ın bütün Ortadoğu halklarına barış vaat eden fikirlerin mimarı olduğunu kaydetti.

Fethî Mehmûd ile yaptığımız röportajın tamamı şu şekilde:

*Kürt ve Arap halklarının ilişkisini inceleyen bir kitap yazdınız. 21’inci yüzyılda Kürt ve Arap halklarının ilişkilerini hangi düzeyde görüyorsunuz?

Kürt halkının yaşadığı coğrafya Arap halkının doğudan karşılaşabileceği tehditlere karşı bir duvar görevi görüyor. Cemal Ebdulnasir da buna inanıyordu. 1957’de Mısır’da ilk Kürtçe radyonun kurulmasına bu nedenle izin verilmişti. O dönemde Şêx Umer ve dedem Mardini Kahire Radyosu’nun Kürtçe servisi yöneticileri olarak görevlendirilmişti. O dönem Türkiye’nin Kahire büyükelçisi radyonun açılmasını protesto etmek amacıyla Ebdulnasir ile görüştü. Ebdulnasir onlara şu cevabı vermişti: ‘Siz Türkiye’de Kürt olmadığını söylüyorsunuz. Kürtlere dağdaki Türk diyorsunuz. Neden Kürtçe bir radyo sizi rahatsız ediyor ki?’

Tarihsel arka planına baktığımızda bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür. Kürt ve Arap halkının sürekli olarak birbirine ihtiyaç duyduğunu ve ulusal güvenliklerini sağlamak konusunda birlikte çalıştıklarını söyleyebiliriz.

Kürt-Arap ilişkilerinden bahsettiğimizde iki devletin ilişkilerinden bahsetmiyoruz. Çünkü Suriye ve Irak gibi devletlerde de Kürt-Arap ilişkisi vardır. Bunlar yeterli değildir. Bizim amacımız her anlamda güçlendirilmiş bir Arap-Kürt diyaloğunu oluşturmaktır. Suriye ve Irak’ta Kürt halkının bir davası varsa bütün Arap devletlerinde buna yönelik adımlar atılmalıdır. Özellikle Kürtlerin en fazla yaşadığı Türkiye’de Kürtler Türk devletinin katliamcı saldırılarına maruz kalıyor. Aslında tarihi, coğrafik ve siyasi olarak Kürt halkının güvenliği Arap halkının ulusal güvenliği ile bağlantılıdır. Bunları ayrı ayrı ele alamayız. İki halk arasında karşılıklı ortak çıkarlar söz konusudur.

Bir diğer konu ise şudur. Bazı Arap devlet yönetimleri ile Kürtler arasında yaşanan sorunlara dahil olmayan bir Arap kesim var. Bunları iyi okumamız gerekir. Bu kesim Kürt aileleri evlerine alarak onların ayrım gözetmeksizin toplumda yaşamlarını devam ettirmelerini sağladı.

Arap aydınları Kürt halkının iyi tanınması için rolünü oynamalıdır. Dar çıkarlardan uzaklaşarak Kürt halkı ile iyi ilişkiler geliştirilmesine öncülük etmeliler.

Sonuç olarak Kürt ve Arap halklarının birlikte yaşadığı coğrafyalarda diyalogu esas almalıyız. Yazdığım ilk kitabın amacı da buydu.

*Kürt ve Arap halkları karşı karşıya oldukları komplolar karşısında nasıl birbirlerine destek olabilir?

Arap coğrafyası Türkiye, İran ve İsrail gibi işgalci devletler tarafından sömürge coğrafyası olarak görülüyor. Bu Arap halkının karşı karşıya olduğu en büyük tehdittir. Aynı durum Kürt halkı için de geçerlidir. Bu da Kürt ve Arap halklarının ortak tehditlerle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Bu tehditlere karşı durabilmenin tek yolu da birlikte mücadele etmektir.

Tarihte Arap aydınları Kürt sorunun iyi tanınması için önemli rol oynadı. Kürt sorunun çözümü için geliştirilen diyalog süreçlerinde aktif rol aldılar. Son olarak Önder Öcalan’a Özgürlük Arap İnisiyatifi’ni oluşturdular. Bütün bunlar iyi gelişmelerdi.

İnisiyatifin tarihi Ağustos 2020’ye dayanmaktadır. O tarihte ben de El Ehram Gazetesi’nde ‘Öcalan’ın serbest kalması için uluslararası bir hamleye doğru’ başlıklı bir yazı yayınladım. Bu yazıda Öcalan’ın serbest kalması için uluslararası bir organizasyonun yapılmasının önemine değindim. Özgürlük ve demokrasiye inanan herkesin bu hamleye destek vermesi gerekir.

Arap aydınlardan bu yazıya ilişkin olumlu eleştiriler geldi. Birçoğu yazıyı okuduktan sonra inisiyatife katıldığını duyurdu. Hamle Mısır ile sınırlı kalmadı. Kürt halkının mücadelesi Arap coğrafyasının tamamında yayıldı. Kürt sorununun sembol isimlerinden olan Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması istikrar ve barışa hizmet ederdi.

*Kuzey ve Doğu Suriye’de hayat bulan eş yaşam modelini nasıl görüyorsunuz?

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, Önder Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu demokratik ulus fikrinin hayata geçirilmesi için bir fırsattır. Bu nedenle halklar arası barışı, güvenliği ve eş yaşamı sağlaması kendini kanıtlamasıdır. Demokratik ulus felsefesinde çözüm devlet kurmak değildir. Ya da konfederal bir devlet çözümüne dayanmıyor. Demokratik ulus bu çözümleri reddetmiyor. Temel çözüme ulaşmak için bunları bir kapı olarak görüyor. Federal yönetim toplumun demokratik bir şekilde kendini yönetmesinin önünü açmaktadır. Federal ve demokratik konfederal yönetim projeleri halkları esas almaktadır. Her türlü soruna bir çözüm sunabilmektedir.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin sunduğu tüm çözüm yöntemleri Suriye rejiminin engellemesiyle karşı karşıya kaldı. Diğer yandan da Türk devleti ve DAİŞ’in saldırılarına maruz kaldı. Güçlü bir birliktelik ile tüm kurumlar inşa edildi. Bütün bu baskılar karşısında durulabildi.

*Özerk Yönetim projesi bütün Ortadoğu’ya nasıl uygulanabilir?

Kürt halkı uzun zamandır vahşi saldırılara maruz kalmaktadır. Özellikle de Türkiye’de. Kürt halkı her dönemde bu saldırılara karşı özgürlük hareketleri kurdu. Bunların en önemlisi de Kürdistan İşçi Partisi (PKK) oldu. Abdullah Öcalan öncülüğünde 1970’li yıllarda kurulan 1980’li yıllarda da Türk devletinin vahşi saldırılarına karşı silahlı mücadeleye başlayan PKK’nin silahlı mücadelesi günümüzde de devam etmektedir. Bugüne kadar binlerce Kürt köyü Türk devleti tarafından bilinçli olarak boşaltıldı. Türk devleti 1988 yılında Öcalan’ı yakalamak için Suriye’ye girmeyi dahi göze aldı. Son olarak ABD ve İsrail’in de dahil olduğu bir komplo ile 1999 yılında Öcalan Türkiye’ye teslim edildi. O tarihten bu yana zor koşullarda tutuluyor.

Abdullah Öcalan’ın izinde mücadele edenler PKK’yi ulusal bir hareket haline getirdi. Abdullah Öcalan’ın kurduğu bu hareket bir parçalama değil birleştirme hareketi olduğu ortaya konuldu. 1998 yılında Abdullah Öcalan silahlı mücadeleden ziyade barıştan yana bir politika izleyeceklerini söyledi. Türk devleti bütün bunları görmezden gelerek vahşi saldırılarını sürdürdü.

Savunmalarında çok önemli konulara çözümler sunan Öcalan, demokratik çözüm önerileri ile öne çıktı. Demokratik çözümler sundukça Türk devleti Kürt halkına daha vahşice saldırdı. Demokratik ulus çözümünden bahseden Öcalan, Kürt halkının devlet kurmadan bütün haklarına kavuşmasının mümkün olabileceğini gösterdi.

Ulus-devlet anlayışına karşın federal bir yönetim modeli sundu. Türk devleti barışçıl bir karar alamadığı için PKK’nin aldığı ateşkes kararlarının da bir anlamı kalmadı. Bugün Ortadoğu’da süren uzun savaşlara baktığımızda çözüm istemeyen Türk devletinin dahil olduğunu görürüz.

Öcalan şu anda Afrikalı lider Nelson Mandela’ya benzer bir mücadele yürütüyor. Mandela, halkının haklarını elde etmek için 27 yıl cezaevinde kaldı. Uluslararası devletlerin baskısı sonucu cezaevinden çıkarak ülkesinin ilk siyahi lideri oldu.

Uluslararası kamuoyunun faşist Erdoğan rejimi karşısında bir araya gelerek Kürt halkı ile barışın sağlanmasına öncülük etmesini umut ediyorum. Türk devletinin Kürt halkına yönelik işlediği tüm suçlar uluslararası mecralarda cezalandırılmalıdır. Aksi takdirde bu cahillikten dönüleceğini tahmin etmiyorum.

*Türk devleti içinde bulunduğumuz çağda Osmanlı’yı yeniden canlandırmak istiyor. Kürt ve Arap halklarının yaşadığı coğrafyalar başta olmak üzere bütün Ortadoğu’yu bu nedenle işgal etmek istiyor. Kürt halkı buna karşı büyük bir direniş gösteriyor. Kürt halkının direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk devleti Arap coğrafyasını sömürge haline getirmek istiyor. Buna karşı Arap Birliği’nin net bir tutum sergilemesi gerekir. Ortadoğu’da bir değişiklik olduğu zaman Türkiye, İran ve İsrail gibi sömürgeci devletler hemen sömürge projelerini gerçekleştirmek için harekete geçiyor. Buna karşı Arap ve Kürt halkı arasında koordine ve birlikte mücadele öne çıkmalıdır. Özellikle Kürt sorunu Arap halkının ulusal güvenliği ile doğrudan bağlantılıdır.

İki halk arasındaki diyaloğun geliştirilmesinde siyasetçi ve aydınlara büyük görev düşmektedir. Kürt davasının iyi tanınması ve gerekli desteği görmesi sağlanmalıdır. Aynı zamanda Kürt-Arap akademisinin açılması iki halk arasındaki ilişkiler açısından son derece önemlidir. Arap ve Kürt halkının kimliklerinin tanınmasının önündeki engellerin iyi belirlenmesi gerekir. Arap cumhuriyetleri kurulacak Kürt-Arap akademisinde başat rol oynayabilir.

Bu akademi Kürt ve Arap halklarını eğitim materyalleri konusunda da çalışma yürütebilir. Kürt ve Arap halklarının tarihsel ilişkileri doğru bir şekilde yeni nesillere aktarılabilir. Yeni bir nesil bu bilgiler ışığında daha iyi işlere imza atabilir.

Önder Öcalan’a Özgürlük Arap İnisiyatifi de Kürt ve Arap halklarının ilişkilerinin geliştirilmesinde rol oynayabilir. Kürtlere ilişkin yanlış bilinenler kongre ve seminerler aracılığıyla giderilebilir.

Arap toplumunda özgül ağırlığı bulunan Kürtler de Kürt-Arap diyaloğuna öncülük edebilmelidir. Sinema yönetmeni Ali Bedirxan gibi şahsiyetler sanatını Kürt-Arap diyaloğunun hizmetine verebilir. Bu konuda festivaller geliştirilebilir.

Basın kurumlarının işbirliği de bu konuda çok önemlidir. Kürt ve Arap basın kurumları ortak çalıştaylar düzenleyerek Kürt ve Arap halkının mücadelesini ortaklaşmanın yollarını tartışabilir. Kürt halkının haklı davasının tanınması ve Arap halkı tarafından tam anlamıyla kabul görmesinin yöntemleri değerlendirilebilir. Radyo, televizyon ve internet yayınlarında ortak yayınlara öncelik verilebilir.

Bir toplumu diğerine yakınlaştıran en önemli unsur kültürdür. Kürt ve Arap halkları arasında ortak kültür ürünleri çok fazladır. Bunların daha fazla geliştirilmesi gerekir.

(rr)

ANHA