Seyit Evran: Bu son saldırıdır, hezimet kapıda!

Reportaj Summay

Seyit Evran: Bu son saldırıdır, hezimet kapıda!
16 May 2021   03:05

Medya Savunma Alanları’nda devam eden işgal saldırılarını yeni bir sürecin başlangıcı olarak nitelendiren gazeteci Seyit Evran: “Kürtler büyük kazanımların sahibi olacak. Yahudilerin son savaşı Armageddon gibi bu da Erdoğan’ın da bu son savaşıdır. Bunun daha ötesi yoktur” değerlendirmesinde bulundu.

İşgalci Türk devletinin 10 Şubat’ta başlattığı Garê işgal saldırısı 4 gün sonra büyük bir yenilgiyle sonuçlanınca 23 Nisan’da, tam da Ermeni soykırımının 106’ıncı yıldönümüne denk bir zamanda ‘Pençe Kartal’ ve ‘Pençe Yıldırım operasyonu’ adı altında Medya Savunma Alanları’ndan Zap, Metina ve Avaşin’e yönelik yeni bir işgal saldırısı başlattı.

25 Mayıs 1983’te ‘Sıcak Takip Operasyonu’ adı altında Başûrê Kurdistan alanlarına başlatılan ilk işgal operasyonundan sonra;  ‘Süpürge Harekâtı’, ‘Çelik Harekâtı’, ‘Atmaca Harekâtı’,  ‘Tokat Operasyonu’,  ‘Çekiç Operasyonu’, ‘Şafak Operasyonu’, ‘Murat Operasyonu’,  ‘Güneş Harekâtı’, ‘Kararlılık Harekâtı’, ‘Pençe Harekâtı’ sınır ötesi adı verilen işgal ve soykırım saldırıları sürmeye devam etti.

38 yıldır işgalci Türk devletinin Başûrê Kurdistan’a yönelik gerçekleştirdiği tüm bu işgal ve soykırım operasyonları sürekli olarak küresel güçlerin onayıyla gerçekleşti. Son işgal operasyonunu da tıpkı diğerlerinde olduğu gibi, ABD başkanı Biden’ın, Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesinden hemen sonra gelişmesi ise geleneğin değişmediğini kanıtlar nitelikteydi.  

İŞGAL SALDIRILARINA KİM NE DEDİ?

24 gündür devam eden işgal operasyonunda, teknolojiyi en üst düzeyde kullanmasına rağmen ilerleyemeyen Türk ordusu büyük kayıplar veriyor. HPG Basın İrtibat Merkezi, 10 günlük (23 Nisan-3 Mayıs tarihleri) açıkladığı savaş bilançosuna göre; gerilla güçlerince işgalcilere karşı  yapılan 116 eylemde 147 asker öldürüldü, 6 helikopter ve 2 drone darbelendi, onlarca mevzi imha edildi. Sonraki günlerde savaşın gidişatına ve gerilla direnişine ilişkin HPG tarafından yapılan açıklamalar her geçen gün bu bilançonun çok daha ağırlaştığını ortaya koyuyor.

Başûrê Kurdistan başbakanı Mesrur Barzani saldırılara ilişkin yaptığı açıklamada durumu, “PKK ile Türkiye arasındaki bir sorun’’ olarak değerlendirirken, işgale rağmen Türk devletiyle ticari ve ekonomik ilişkilerinin daha da geliştirmek istediklerini de eklemeyi ihmal etmedi.

İşgale karşı tepkiler üzerine Irak Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Nizar El-Kadirallah, Türk Büyükelçiliği Maslahatgüzarını Dışişleri’ne çağırarak bir protesto notası vermekle yetindi. Bağdat’ta etkili siyasi parti ve koalisyonların tepkileri sürerken şu ana kadar KDP ve YNK gibi partilerden işgali kınayan bir açıklama veya karşı tutum gelmedi.

İşgalci Türk devleti tarafından yapılan açıklamalar ise girilen çıkmazı açık bir şekilde gösteriyor. Türk devletinin Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın, “Dağlar, yamaçlar inmesi, binmesi çok zor. Helikopterler yere teker koyamıyorlar” açıklamasını siyasetçiler, yenilginin farklı gündemlerle kapatılmak istenildiğinin bir sonucu olarak yorumlarken,  gazeteci Seyit Evran da “gelecek olan hezimetin yeni bir başlangıcı’’ şeklinde nitelendirdi.

Başûrê Kurdistan bölgesinde işgal saldırılarını yakından takip eden gazeteci Seyit Evran’la saldırı konseptini, olası gelişmeleri, yapılan açıklamaları ve bölgenin son durumunu konuştuk.

Türk devleti Garê hezimetinden sonra 23 nisan tarihinde Başûrê Kurdistan’a işgal operasyonu başlattı. Özetle bu saldırıların amacını ve son durumunu bize aktarır mısınız?

Türk devletinin Garê yenilgisini artık herkes dile getiriyor. Bu yenilgiyle aslında iş başındaki AKP/MHP hükümetinin de çözülmeye başladığına dair de çok net görüşler var. Bu hezimeti yalancı bir zafere dönüştürme beklentileri vardı. Hezimeti kabul etmeleri demek çözülmeye başladıklarını kabul etmek demektir. O yüzden bir yerlerde bir şeyler yapacaktılar. Geç kalmadan intikamlarını ilk olarak HDP’den almaya çalıştılar. Çok ciddi hak ihlalleri var. Hukuk askıya alınmış durumda. Sanki AKP-MHP faşist diktatörlüğünü yenen gerilla değil de legal siyasetçilermiş gibi bir algı yaratmaya çalıştılar. Aslında bu şekilde kalmayacağı belliydi. Zira 23 Nisan’da yeni bir işgal saldırısına başladılar.

Bu işgal operasyonunun amacı yaşadıkları hezimeti yalancı bir zaferle ters yüz etmek ve algı oluşturmaktır. İkinci bir yenilgi gelir mi? Aslında onun da hesabını yapmışlar. Hulusi Akar’ın ağlayarak açıklama yapması o anlama geliyor. İşte ‘Siz oraları bilmezsiniz, sarptır, asker yürüyemez, tekerlekler havada kalıyor. Ellerinde füzeler, uzaktan kumandalı doçkalar var vs.’ öyle güldürücü şeyler söylemesi gerilla karşısındaki yenilgilerini buna bağlamak istediklerini gösteriyor. Bu bir algı oluşturma çabasıdır ve yenilgiye zemin hazırlamaktır.

Türk devleti aslında savaşını dört parça Kürdistan’a yaymak istiyor. 2017 yılının sonlarında Bradost alanına yönelik işgal saldırılarını başlattı ve ona ara vererek Efrîn işgal saldırılarını başlattı. Efrîn işgalini tamamladıktan sonra yeniden Bradost alanına saldırdı ve bir süre sonra Ağustos 2019 yılında Heftanîn alanına yöneldi. Heftanîn işgal saldırılarına ara verdi Girê Spî ile Serêkaniyê işgal saldırılarını başlattı. Onu durduktan sonra yeniden Heftanîn’e saldırıları başlattı. Dolayısıyla tüm bunları işgal ve soykırım planlarının bir sonucu olarak parça parça uygulamaya koyuyor.

Başûrê Kurdistan’ın özellikle hedef haline getirilmesinin sebebi nedir?

Medya Savunma Alanları gerillanın özgür alanıdır. Amacı Medya Savunma Alanlarına darbeler vurmaktır. Özellikle Zagros’ların hedef alınması öyle sıradan bir durum değildir. İnsanlığın beşiği, altın hilal bölgesi olarak tarif ediliyor. Kürt özgürlük hareketi açısından anlamı şudur; Gerilla Botan’da atılıma başladı ama Zagros’lardan mayalanarak gelişti ve yayıldı. Buralar Kürdistan özgürlük gerillasının gelişim alanlarıdır. İskender’in bile geçemediği bir hatta saldırılar var. Tarihsel süreç ve Kürt özgürlük mücadelesi tarihi boyunca merkez olan bir yere darbe vurmak istiyorlar. Tamamen özgür Kürt’ü yok etmek amacı olduğu için burası seçiliyor. Niye Başur bölgesi denildiğindeyse demek ki Başur’un bazı kesimleri içerisindeki işbirlikçilikten destek alarak burayı seçiyorlar.

Saldırıların yoğun olduğu Garê, Metîna, Avaşîn, Heftanîn bölgelerinin stratejik önemini, saldırıların ana merkezi haline gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Buralar Kuzey ve Güney Kürdistan’ı birbirine bağlayan alanlardır. Buralarda sömürgecilerin çizdiği sınırlar işlevsizdir. Şu an saldırıların olduğu alan örneğin; Mam Reşo, Zagros’ların tamamına hâkim bir yerdir. Mam Reşo işgal edilirse Avaşîn ve Basya hattı bir nevi denetime giriyor. Mam Reşo’nun bir hikayesi var. Baas’ın Enfal’i döneminde birkaç defa köyü yakılmış, şehre göç ettirilmişler. Enfal’e dahil olmamış, köyünde ev yapmış yaşlı bir adamdır. Türk devleti 95 yılında Mam Reşo’nun evini yakıp onu da helikopterden atıp katlediyor. İlk günden, Türk devleti tarafından helikopterden atılıp katledildiği güne kadar gerillanın hizmetindeydi. Burada da bir yurtseverlik ve direniş var. Aslında öldürülmek istenilen tam olarak bu direniştir. Bunlar, tarihi, stratejik, siyasi önemi olan alanlardır.

HPG’nin açıklamaları ve bölgeden gelen bilgiler, işgalci saldırılarda Suriyeli çetelerin de yer aldığına işaret ediyor. Tüm işgal saldırılarında çetelerin de yer almasını nasıl yorumluyorsunuz?

Türk devleti Suriye’den çete devşirmiş ve bunu herkes görüyor, kabul ediyor. Birçok uluslararası güç bu çeteleri terör listesine aldı. Ama Erdoğan açıkça bu çeteleri kullanıyor. Bu çeteler Libya’ya, Karabağ’a gönderildiğinde kıyamet koptu. Ama Kürdistan söz konusu olduğunda herkes sağır sultan. Suriye İnsan Hakları izleme komisyonunun ve başka kurumların bu konuda neden bir açıklaması yok? Başur televizyonlarını örnek verelim; çeteler Karabağ’a götürüldüğünde sorumlularını alıp konuşturuyor ve çetelerin orda olduklarını itiraf ettiriyor. Fakat söz konusu Başur Kürdistan olunca onlarda sağır sultandır, bu demektir ki onlar da o plana dâhiller.  450 çete Libya’dan, Karabağ’dan getirilmiş ve o tepelere yerleştirecekler. Ölse de çetedir, ki onların paraları talandan, korona yasağında halktan alınan ceza paralarından veriliyor. Öldürülmeleri durumunda da ailelerine Libya ya da Karabağ’da öldürüldüler şeklinde haber verecekler. 60’lı yıllarda Suriye’de Baas rejiminin oluşturduğu Arap Kemeri gibi Erdoğan’da şimdi çetelerle Kuzey ve Güney arası bir kemer oluşturmak istiyor. Bunu yapmaları için önce bölgenin Kürtsüzleştirilmesi gerekir. Bu amaçla Kêste köyünü boşalttılar. Boşaltan da maalesef Türkiye adına Başur’un yerel gücüdür. Kimleri koyacaklar oraya? Çete kemerini oluşturmak için uğraşıyorlar ki bu çeteler Erdoğan’ın üzerine kalmış, onlara yer arıyor. 

Kürdistan bölgesine karşı gerçekleşen işgal saldırılarında birçok defa kimyasal silah işgalci Türk devleti tarafından kullanılmıştı. KCK’nin açıklamasına göre onlarca kez Medya Savunma Alanları’nda kimyasal silah ve kimyasal gazların kullanıldığı paylaşıldı. Buna karşın şu ana kadar uluslararası bir adım atılmadı. Bunu nasıl okumak gerekiyor?

Gerilla yeni savaş taktiği olarak savaş kanalları oluşturmuş. Türk devletinin gerçekleştirdiği savaş suçlarına karşı alınan bir tedbirdir bu savaş kanalları. Türk devleti 10 gün boyunca bazı kanallara giremedi. Gerilla gücüne karşı ilk kimyasal kullanımı Cudi dağında başladı. Birçok alanda bunun uygulandığı söylendi, fakat şimdiye kadar uluslararası hiçbir kurum kılını dahi kıpırdatmadı. O kadar açık ve belirgin veriler olmasına rağmen hiç kimse neden gidemediklerini dahi söyleyemiyor. Çünkü onlar için Kürtler yoktur. Bu suçun ortağı aslında sadece Erdoğan-Bahçeli hükümeti olmadığı, uluslararası güçlerin de bunların ortağı olduğunu söylemek gerekir. Halepçe’de işlenen suçla aynıdır.  Halepçe’de kimyasal silah kullanımı da hâlâ incelenmiş değil ve uluslararası yasalarda bir Kürt soykırımı olarak kabul edilmemiştir. Söz konusu Kürtler olunca kimyasal silahların kullanılması uluslararası güçler için bir sorun olmuyor.

Saldırılara karşı Başûr halkı nasıl bir tutum takınmış?  Başûr hükümetinin saldırılardaki rolü nedir?

Bu saldırıların tüm Kürdistan kazanımlarına yönelik olduğunu Başur halkı görmüş ve tutumunu da ona göre koyuyor. Bundan ötürü Başur’da işgalciliğe karşı bir tutum var. Başur halkı Kürt güçlerinin birlikte bu işgal saldırılarına karşı çıkıp Kürdistan’ı, kazanımları korumasını istiyor. Bazı güçler bu çağrılara kulaklarını tıkamış durumdalar. Çünkü geleceklerini sadece bu işgalde görüyorlar. Onlar için önemli olan Kürt kazanımları değil, kendi çıkarlarıdır. Türk devleti açıkça ‘Ben onlara dayanarak Başika’dayım, onlar beni götürdü’ diyor. Irak hükümeti sorun yaptı. Tam çıkacakları anda taraflar arasında anlaşma yapıldığı söylendi. Şimdi de böyle bir anlaşma mı var acaba? Tümüyle olmasa bile bazılarıyla var.  Yönetim şekli olarak da son zamanlarda AKP’yi taklit etmeye başladılar. Erdoğan bazen Amerika’ya rest çeker gibi görünüyor, ama perde arkasında da kul köledir ve bunun üzerinden bir siyaset geliştirmeye çalışıyor. Başur hükümeti de şimdi uluslararası güçlerle ağız dalaşına girerek siyaset yapmaya çalışıyor. Behdinan’da aktivist gazetecileri yakalamış, onları Alman ajanı olarak suçluyorlar. Alman Büyükelçiliği, Avrupa Birliği buna karşı açıklama yaptı.  Tamamen AKP’leşmeye doğru gidiliyor. Kürdistan halkı buna izin vermez. Eğer Türk devleti Başur’da başarılı olursa Başur statüsü diye hiçbir şey kalmayacaktır. KDP, 30 yıl önce Irak’ın çıkarıldığı alanlara bu amaçla Irak’ı geri getiriyor. Buradan Irak ile Türkiye arasında uzlaşma ortaya çıkıyor. Bunlar Kürtlerin çıkarlarına hizmet etmeyen durumlardır.       

Avrupalılar diyor ki, Mesrur Barzani Başur’u bir polis yönetimine dönüştürmüş. Son zamanlarda Mesrur Barzani’ye dönük Batı’dan ciddi tepki var. Aslında Erdoğan’a benziyor. Mevcut yönetimin çok uzun ömürlü olmayacağı görülüyor. Irak’ta da bütünlüklü bir yapı yok. Başbakanı Şii olan Irak’ın Şii kesimleri bu işgal saldırılarını kabul etmiyor. Türk devletiyle tarihsel çelişkilerinin yanı sıra, ilişkileri ve anlaşmaları var. Erdoğan uluslararası hiçbir hukuku tanımadan kendisine göre oluşturduğu dengeyi bir koz olarak kullanıyor. Örneğin suyu Irak’a karşı kullanıyor. Suyla tehdit ediyor taviz koparıyor, Irak da bunu başka bir tavize dönüştürmeye çalışıyor.

Saldırılardan önce ABD hem Başûrê Kurdistan hükümeti hem de işgalci Türk devletiyle görüşme trafiği gerçekleştirdi. Irak hava sahası bilindiği üzere ABD’nin kontrolü altındadır. Pentagon ve Amerika’nın bu saldırılardaki amacını ve misyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

23 Nisan’da Erdoğan’ın aylarca peşinde koştuğu Biden’la yaptığı telefon görüşmesinden sonra işgal saldırıları gerçekleşti. Erdoğan, Biden’ın Ermeni Soykırımını tanıyacağını anlamıştı. Buna karşılık operasyon onayını almanın peşine düştü. Böyle bir süreçte özel bir heyet Hewler’e gidip Mesrur, Mesut ve Neçirvan Barzani’yle görüştü, görüşmenin içeriği açıklanmadı.

Türkiye kendisini uluslararası koalisyonun bir parçası olarak görüyor. Türkiye, Başur Kürdistan’ın her yerinde koalisyon adına hava sahasını kullanarak saldırılar gerçekleştiriyor ve bu Amerika’nın onayıyla oluyor. Kürt özgürlük hareketine saldırıların hepsi bu şemsiye adı altında oluyor. Amerika’nın onayı olmadan Irak hava sahasında bir kuş dahi uçamaz. 2018 yılında Kürt özgürlük hareketinin yöneticilerine ilişkin başlarına ödül koyma kararı yenilendi ve işgal saldırıları başladı.

İşgal saldırılarının sadece Başûrê Kurdistan’la sınırlı olmadığı kapsamlı bir konseptin ürünü olduğu yönünde birçok değerlendirme yapıldı. Şengal,  Kuzey ve Doğu Suriye bu planların neresinde yer alıyor?

Yürütülen işgal planları bu alanları birbirinden koparma amaçlıdır. Türk devleti Rojava’ya, Girê Spî’nin DAIŞ’ten özgürleştiği zaman daha fazla düşman oldu. Özgürleşmeyle koridor kapandı. Başur’da da yapmak istedikleri budur. Rojava’dan çıktığınızda Zagros’lara kadar dağlık alandan gidilir. Zagros’lara geçildi mi Rojhilat’a ulaşılır. Bu hat birbirine bağlıdır ve koparıldığı zaman Rojava’yı da etkileyecektir. Şengal içinde hakeza durum aynıdır. Rojava kuşatmaya alındığında Şengal’de bir nevi kuşatılmaya alınıyor. Zaten sadece Başur’a has değil, ilerde aşağıya doğru kaydırılacak bir plandır. Bu Irak’ı da etkileyecektir. İlerde bu işgal saldırılarını Musul üzerinden Şengal’e uzatmak isteyecektir. Irak’tan bunu resmi talep etmişlerdi. Telafer ve Musul’da Şengal’e müdahale için üs kurmak istediler. Hulusi Akar Irak’la görüşmelerinde bunu talep etmişti ve Irak’ta ret etmemişti. Türk devleti ne kadar süreyle böyle bir şey talep ettiğini ortaya koymayınca anlaşamamışlardı. Başika’yı bir merkez gibi tutuyorlar ve etrafında bir örgütleme yapıyorlar. Uzun vadeli parça parça konulan planlardır bunlar.

Garê başarısının bu operasyonda da tekerrür etmesi nelere gebe olacak?

Hezimet kapıda. Bu hezimetle Erdoğan-Bahçeli adına bir iktidar kalmaz. Kürtler büyük kazanımların sahibi olacak. Türk devletinin son savaşıdır bu. Yahudilerde son savaş olarak Armageddon savaşı var. Dünyaya hakim olunacak son savaş diye tanımlıyorlar. Bu da Erdoğan’ın son savaşıdır, bunun artık ötesi yoktur. Bu savaşta yenilirse, ki Garê hezimeti onu o potaya soktu, çözülüşü daha hızlı olacak. İleriki yıllarda böyle biri vardı ve şöyle yenildi denilecek. Bu yeni bir sürecin başlangıcı olacak diye düşünüyorum.

ANHA