KDP’nin açıklaması ve KDP’ye birkaç soru

KDP’nin açıklaması ve KDP’ye birkaç soru
27 Aug 2020   23:32
HALİT ERMİŞ

KDP yayın organlarında 25 Ağustos’ta “ KDP’den KCK’ye Sert Yanıt” başlığıyla bir açıklama haberi yayınlandı. Haber konusu edilen KDP açıklamasında, son yıllarda Şengal, Başurê Kürdistan başta olmak üzere tüm Kürdistan’da yaşananlar baştan sona çarpıtılarak açık şekilde PKK düşmanlığı yapılıyor.

Peki söz konusu çarpıtılan gerçekler neler ve KDP neden bu çarpıtmalar üzerinden PKK’ye saldırmaya çalışıyor?

Çok uzatmadan söze girmek en doğrusu. “(…) Daha önceki tecrübeler de göstermiştir ki, KCK sürekli olarak Kürt sorununun önündeki engel olarak bölge devletleri tarafından kullanılmıştır” deniliyor KDP açıklamasında.

Bu cümleyi kuran aklın dışında kimsenin nazarında bir kıymeti harbiyesi olmazsa da yine de değerlendirmekte fayda var.

KCK kuruluşundan bugüne kadar Kürdistan’ın dört parçasında aralıksız şekilde siyasi ve toplumsal mücadele yürütmektedir. Kaldı ki, bunu düşmanları dahi teslim ederken, KDP’nin açıklamasında “Kürt sorununun önündeki engel olarak bölge devletleri tarafından kullanılmıştır” belirlemesi tamamen akla ziyandır.

Durumu şu şekilde açmak, açıklamadaki gizli-açık amacı daha net gösterecektir. KCK kuruluşundan bu yana özellikle sömürgeci Türk devletinin Kürt soykırım ve asimilasyonuna karşı aktif bir mücadele yürütmektedir. Bunun için binlerce gerillası şehit düşmüş, binlerce üyesi ve sempatizanı egemen ulus devletlerin zindanlarına atılmışlardır.

Bir diğer önemli husus, bu açıklamayı yapan akıl, zaman zaman Başurê Kürdistan’a yönelik Türk işgalinin sebebi olarak da KCK’yi göstermektedir.

Kürtlerin varlığını kendi yokluğu olarak değerlendiren yegâne devlet Türk devletidir. Bu cümleyi yazan akıl, KCK karşıtlığı politikasını ve TC’nin Başurê Kürdistan işgal saldırılarını KCK’nin bölgedeki varlığı üzerine kurgulamaktadır.

O halde bu “akıl”a sormak gerekmez mi? Madem KCK bölge devletleri tarafından kullanılan bir güçtür, o halde Türk devletinin Başurê Kürdistan saldırılarını nasıl oluyor da KCK’nin oradaki varlığıyla açıklayabiliyorsunuz? Nerede görülmüştür bir devlet kendi çıkarları için kullandığı bir gücü tasfiye etmeye çalışmış olsun? Bu son açıklamanızla daha önce öne sürdüğünüz, “KCK burada olduğu için TC Başurê Kürdistan’a saldırıyor” iddialarınızı boş düşürmüş olmuyor musunuz?

Dolayısıyla bu akıl yürütme kendi içinde çelişkili değil midir?

Kürtler adına siyaset yürüttüğünü iddia eden KDP’nin çelişkili bir yaklaşımı da tüm Kürdistan’ı Başurê Kürdistan’dan ibaret saymak ve KCK’yi bu bölgede yürüttüğü mücadeleden dolayı suçlamaktır.

“KCK, Kuzey Kürdistan’da Kürtlerin bağımsızlığı için çalışmak ve savaşmak yerine, kendi siyasi yöntemini kullanarak, ‘halkların demokrasisi’ adına Kürdistan Bölgesi dağlarında saklanmakta” diyor KDP aklı.

Burada da önemli soru şu; Sürekli Kürt ulusal değerleri üzerinden Kürt kamuoyunu manipüle eden akıl nasıl oluyor da KCK’ye, “KCK, Kuzey Kürdistan’da Kürtlerin bağımsızlığı için çalışmak ve savaşmak yerine…” diyebiliyor?

Peki Başur Kürdistan, Kürdistan’ın bir parçası değil mi?  Başur Kürdistan’ın sadece KDP’ye ait olduğu yargısı çıkmaz mı bu cümlenizde? O halde bu hakkı size kim veriyor?

En önemlisi, Kürt ulusal değerleri üzerinden manipülasyon yapan bu parti ya da zihniyet, bu “aklıyla” Kürdistan’ın parçalanmışlığını meşrulaştırmış olmaz mı? Böyle yaklaşan bir zihniyet nasıl olur da “KCK’nin yaklaşım ve tutumunun ulusal birlikle uyuşmadığından” söz edebilir?

Sormak gerekmez mi, KCK’yi Kuzey Kürdistan’la sınırlamaya çalışmak, ulusal mücadelenin önünü tıkamak olmaz mı? Peki tarih boyunca gelişen tüm Kürt serhıldanlarının temel handikaplarından birisi de Kürt örgütlerinin tüm Kürdistan parçalarına yayılamamış, mücadelenin genelleşmemiş olması değil midir?

Yapılan açıklamanın en can alıcı bölümlerinden biri de KCK’yi Şengal üzerinden suçlama çabasıdır.

Oysa gerçek olan KDP’nin Şengal üzerine tek bir söz hakkının dahi olmadığıdır. Çünkü eğer bugün Türk devleti tüm dünyanın gözleri önünde Şengal’e hava saldırıları düzenleyerek Êzidî halkını katlediyorsa, bunun baş sorumlularından biri de KDP’nin yürüttüğü siyaset ve Türk devletiyle kurduğu siyasal ilişkidir. İstihbari faaliyetlerdeki rolü de kuvvetli şüphe üzerine araştırılmaya değerdir.

Biz devam edelim ve KDP açıklamasında söylenenleri anlamaya çalışalım.

KDP’nin açıklamasında, “(…) Tüm bu süreçlerden sonra PKK güçleri, Şengal’de Peşmerge Güçleri’nin kahraman operasyonu ile kurtarıldıktan sonra Şengal ve çevresine gelip bir parçayı kopardılar, orada kanton ilan ettiler” deniliyor.

Gerçekler ancak bu kadar çarpıtılabilir.

Oysa gerçek tüm dünyanın gözleri önünde cereyan etmiştir. Kaldı ki burada yüz yıl önce yaşanan bir durumdan da söz edilmiyor. 2014’te DAİŞ’in Şengal’i işgali sırasında KDP’nin peşmergeye nasıl talimat vererek alandan çıkardığı, Şengal halkı ve özellikle kadınlarının nasıl DAİŞ saldırılarına açık hedef haline getirildiği, bunun sonucunda binlerce kadının kaçırılarak nasıl köle pazarlarında satıldığı, halen birçoğunun akıbetinin bilinmediği de bilinen bir gerçektir.

Yine PKK gerillasının, KDP’nin savunmasız bıraktığı Şengal halkının savunmasında nasıl yer aldığı, daha sonra YPG’nin bölgeye geçerek iki gücün nasıl birlikte savaştığı, on binlerce Êzidî ve Şengal’deki diğer halkların, oluşturulan insani koridorla nasıl bölgeden çıkarıldığı da bilinen ve görüntülerle belgelenen bir gerçektir.

Yine KDP yaptığı açıklamasında, PKK’nin varlığını (ki PKK oradan tamamen çıktığını daha önce resmî bir açıklamayla duyurmuştu) TC saldırılarının gerekçesi olarak sunuyor.

Peki bu iddiayla TC’nin Şengal’e saldırıları ve tüm Kürdistan’daki işgal ve sömürge durumu meşrulaştırılmış olunmuyor mu? TC, KDP’den sürekli gelişen bu açıklamaları dayanak yaparak daha fazla saldırgan bir pozisyon almıyor mu?

KDP açıklamasında yer alan bu iddiaların gerçekle bir alakasının olmadığını aslında en iyi yine KDP bilmektedir. Ve gerçek olan şudur ki, Şengal üzerine en son söz söyleyecek biri varsa o da KDP’dir.

Açıklamada Zinî Wertê’ye ilişkin ele alınan husus da son derece çarpıcıdır.

KDP, KCK’yi suçladığı Zini Werte olayına ilişkin bölümde kendince “Zinî Wertê Kürdistan bölgesinin bir parçası değil midir?” diye soruyor. O halde sormak gerekir, oraya Türk askeri ve MİT’ini getirip yerleştirmek, Kürdistan bölgesi yönetiminin iradesini kırmak değil midir? Bu Kürdistan’ı TC’ye peşkeş çekmek değil mi?

KDP bu açıklamasında aklın sıra PKK’yi suçlayarak bölge yönetimine sınırlar koymakla itham ediyor. KDP’nin bölge yönetimi ifadesiyle aslında kastedilen KDP’nin kendisidir. Çünkü KDP Başurê Kürdistan’da kendisini efendi olarak görüyor. Bırakalım KCK-PKK’yi, YNK, Goran gibi partilere de yaşam hakkı tanımıyor. Başurê Kürdistan’ı kendi mülkü gibi görüyor ve istediği şekilde de yönetim erklerini kendi partisi içinde paylaşabiliyor.

Örneğin bölge başkanı KDP’den, Başbakan KDP’den, istihbarat KDP’den, peşmerge sorumlusu KDP’den.

Aslında KDP etrafına böyle suçlamalarda bulunurken ne yaptığını iyi biliyor. Baskı, şantaj ve karalama yöntemiyle kendi gerçeğini gizliyor.

Özcesi, KDP’nin kendi basını üzerinden servis ettiği bu haber, akıl tutulmasının sonucudur. Türk devletinin Başurê Kürdistan işgalini meşrulaştıran, Birakujiye davetiye çıkaran nitelikte son derece tehlikeli bir yaklaşım sergilenmektedir.

KDP, KCK “ulusal birliğe zarar veriyor” diyorsa, ki öyle diyor. O zaman bu durumda, Başurê Kürdistan’daki onlarca Türk askeri üssünün Kürt ulusal birliğine nasıl hizmet ettiğini açıklamak durumunda değil mi?

Türk MİT’nin Hewler, Duhok, Zaxo ve diğer tüm alanlarda binalarını açmasını, KDP istihbaratıyla ortak merkezlerde konumlanmasını, Kürt devrimcilerinin Başurê Kürdistan sınırları içinde Türk istihbaratı tarafından katledilmesini Kürt halkına açıklamak zorunda değil mi?

Eğer tersi iddia ediliyor ve KCK’nin bölge devletleri tarafından kullanılan bir yapı olduğunu ve kendisinin de aksi cephede yer aldığını iddia ediyorsa, o halde KCK’nin defalarca kayıtsız şartsız ulusal birlik çağrısına neden cevap vermediğine açıklık getirmek zorunda değil mi?

Neden ulusal kongre çatısı altında KCK’nin “ulusal birliğe zarar veren” yaklaşımlarına karşı durma cesaretini göstermediğini deklere etmek durumunda değil mi?

Yine KCK’nin Şengal’e zarar verdiğini iddia ediyorsa peşmerge gücüne neden çekilme talimatı verdiğini açıklamak zorunda değil mi?

Türk devletiyle birlikte Kürdistan gerillasına saldırmanın Kürt ulusal birliğine nasıl bir hizmet sunduğunu Kürt halkına açıklamak zorunda değil mi?

Kürdistan’ı Başurê Kürdistan’dan ibaret görmenin Kürdistan’ı parçalayan ulus devletlerin siyasetine meşruiyet kazandırıp kazandırmadığına açıklık getirmek durumunda değil mi?

KDP açıklamasında en çok dikkat çeken ve tamamen gerçeği tersyüz eden, akıl tutulmasının tavan yaptığı husus, KCK’yi bölge devletlerine istihbarat sağlamakla suçlamasıdır.

Burada şu soruyu sormak sanırım yerinde olacaktır.

1996 yılında Saddam tanklarını Hewler’de YNK üzerine süren güç KDP dışında bir güç müydü? KDP bunu yaparken acaba amacı neydi?

Daha da gerilere gidersek, Dr. Şıvan (Sait Kırmızıtoprak) kim tarafından, ne için ve nasıl katledildi?

KDP’nin Başur Kürdistan başta olmak üzere Rojava, Bakur ve Rojhilat Kürdistan’ına siyasetine, Kürt ulusal birliğine yaklaşımına ilişkin tarihten günümüze kadar daha yüzlerce soru sorulabilir.

Ancak bu yazının kapsamını yukarıda yazdıklarımızla sınırlı tutmak şimdilik yeterlidir.