3. Dünya Savaşı ve İmralı

3. Dünya Savaşı ve İmralı
13 Feb 2020   05:14
DELİL ZİLAN

İmralı’da tam 21 yılı geride bıraktık. Tam 21 yıldır Kürt halk önderi yüksek güvenlikli F tipi tek kişilik bir zindanda rehin tutulmaktadır. 21 yıl boyunca İmralı’da Öcalan’a herhangi hak, hukuk ve yasa uygulanmadı. Bir savaş esirinin dahi esirlik hakları olmasına rağmen bir halkın lideri 21 yıldır siyasi bir rehine durumunda. Devlet asla Öcalan’ı normal bir tutuklu olarak görmedi ve her kes için uygulanan hukuku hiçbir zaman Öcalan’a uygulamadı. O nedenle Öcalan tutuklu değil, devletin kendi yasalarını onun için çiğnediği özel bir rehine konumundadır.

Peki 21 yılda İmralı’da neler oldu? Öcalan devlete karşı nasıl bir direniş sergiledi? Bu soruları daha fazla artırabiliriz ancak 21 yıl boyunca Öcalan kendine has yöntemleriyle devlete karşı insan hayallerini dahi zorlayan bir direniş sergilediğini açıkça ifade etmek gerekir.

Devlet Öcalan’ın ismini ve kudretini kendi çıkarı için kullanmayı çok istedi, ancak Öcalan her seferinde devletin bu siyasetini fark ederek boşa çıkarmayı başardı. Bu nedenle İmralı’daki sistem ve devletin asıl yapmak istediği anlaşılmazsa, Kürt özgürlük hareketinin imhası ve Kürt halkının inkarı boyutlanarak bütün eskiyi katbekat aşan düzeyde uygulanacaktır. Çünkü TC devletinin, Kürt sonunun gerek tarihsel gerekse güncel çözümüne bir yaklaşımı olmamıştır. Ve devletin bu politikasını en iyi bilen ve ona karşı mücadele eden ise yine Öcalan’ın kendisidir. Onun için devlet Öcalan’ı 21 yıldır özel bir rehine olarak en ağır tecridi tabi tutmaktadır.

ERDOĞAN’IN ASIL PLANI NE?

ABD’nin, Ortadoğu’da kendi menfaatleri için savaşacak terör gruplarını desteklemesi sonucu yaşanan yıkımlar sonu gelmeyen bir kötülük deryasıdır.

Tunus’ta başlayıp Suriye’de takılı kalan savaş halen bütün acımasızlığıyla devam etmektedir. ABD kendi çıkar savaşlarını Ortadoğu’da giderek yayarken, Sünni ağırlıklı ne olduğu belirsiz birçok terör grupları türetilmeye başlandı. İslami kılıflı bu terör gruplarının uygulamaları vahşet sınırlarını her geçen gün giderek aşıyor.

ABD, Ortadoğu’da diktatörlükle yönetilen ülkelerle birlikte yeni ve sınırsız vahşetin uygulayıcısı ve planlayıcısı konumundadır.

Elbette ABD’nin radikal terör gruplarını açık olarak desteklememesi anlaşılır bir durumdur. Ancak ılımlı İslam adı altında Erdoğan öncülüğünde bunu yapmaktadır. Daha sinsi ve daha sonuç odaklı bir plan bu.

Bu kirli plan uygulanırken Ortadoğu halkların ve özelikle Kürtlerin başına her türlü belayı musallat ediyorlar. Son 9 yıldır Suriye’de devam eden ve 3. Dünya Savaşı diye adlandırılan savaşın en önemli ayağını ise İmralı oluşturmaktadır. Çünkü Öcalan iyi bir plan bozucudur.  Egemenlerin yaptıkları bütün planları bir bir deşifre edince 2011 tarihinde avukat görüşü yasaklandı ve ardından ise Dolmabahçe mutabakatı adı altında 28 Şubat 2015 tarihinde Önder Öcalan’ın sunduğu 10 maddelik metin Erdoğan tarafından reddedildi ve Erdoğan, çözüm masası devrilmiş oldu. Böylece kanlı bir döneme tekrar başlandı. Öcalan üzerindeki tecrit daha da ağırlaştı ve Öcalan’la yapılan bütün görüşmeler hukuksuz bir şekilde askıya alındı.

Erdoğan, ABD’nin önüne koyduğu planı başarıya ulaştırmak için Öcalan’ı ve Kürt özgürlük hareketini sahte çözüm vaatleriyle oyalamak istiyordu. Yine en önemli ve halen tehlike arz eden husus ise Erdoğan’ın Orta Doğu’nda Sünni ağırlıklı radikal terör grupları tek çatı altında birleştirmek ve bütün bölgenin lideri yada halifesi olma hedefiydi. Bu planı çeşitli nedenlerden dolayı sekteye uğramış olsa da yine de bu planı devrededir.

Eğer Erdoğan’ın bu planı tutmuş olsaydı sadece Kürtler değil bütün bölge tüm halkı 100 yıl sürecek karanlık bir döneme girmiş olacaktı.

Çünkü Erdoğan’ın kafasındaki bütün planı, soy kütüğü El Kaide olan Müslüman kardeşler, El Nusra, DAİŞ ve ÖSO’ya kadar uzanan bu örgütleri bir araya getirmek ve Orta Doğu’yu bu terörist gruplarla yönetmekti.

Eğer Erdoğan başarılı olursa Ortadoğu toplumu 100 yıl sayılabilecek korkunç bir karanlığa gömülecek. Belki bu planı bütün Ortadoğu’ya uygulama imkânı bulmamıştır ancak Türkiye son 18 yıldır giderek daha da sertleşen ve tamamen tek kişi diktatörlüğüne dönüşen bir hal almıştır.

Bugünün Türkiye’sinde en masum barış talebi dahi bir suç unsuru addedilmektedir. Bırakalım Erdoğan’a karşı gelmeyi en temel insan haklarından söz etmek, hak-hukuk mücadelesi vermek ve bu hakları dillendirmek dahi cezaların en ağırına sebep olmaktadır. O nedenle Türkiye devleti Erdoğan tarafından halifelikle yönetilen bir ülke olmuştur ve Erdoğan bütün Ortadoğu için de böylesi bir modeli ön görmektedir.

Bu planın önündeki tek ve en büyük engel ise, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi’dir. Erdoğan eğer Öcalan’ı ve Kürt özgürlük hareketini yenilgiye uğratmayı başarırsa bu planı çok rahat bir şekilde uygulayabilecektir. Her fırsatta en vahşi yöntemlerle Kürdistan’a saldırması da bu nedenledir.

ÖCALAN’IN ROLÜ VE BİRBİRİNİN DEVAMI SAYILAN 3 TEMEL ULUSLARARASI KOMPLO

9 Ekim 1998 yılında Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’a karşı başlatılan uluslararası komplo sonucunda Öcalan, 15 Şubat 1999’da esaret altına alındı. Bu komplonun 21. yılında 9 Ekim 2019’da Erdoğan’ın Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik işgal saldırılarını başlattı.

Sistemli bir şekilde geliştirilen bu komplo anlaşılmadan, Öcalan’ın 21 yıl boyunca İmralı’da nasıl direndiği de anlaşılamayacaktır.

Bugün de Ortadoğu merkezli yürüyen 3. Dünya Savaşı’nın merkezinde İmralı yer almaktadır. ABD ve batılı güçlerin, Ortadoğu’da halkları birbirine karşı savaştırmaları tamamen bir plan dahilinde olurken bu planın pratik uygulayıcısı ise kuşkusuz Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır.

NEDEN 3. DÜNYA SAVAŞININ ÖNEMLİ BİR AYAĞI İMRALI’DA YÜRÜTÜLÜYOR?

Önder Öcalan’ın kapitalist sisteme karşı bütün halkları kapsayacak demokratik ulus modelini geliştirmesi, onun daha fazla hedef alınmasına neden oldu. Ulus-devletin son iki yüz yıldır toplumların ve halkların başına nasıl bela olduğu, ne tür acılar ve yıkımlar yaşattığı bilinmektedir. Dolayısıyla Öcalan’ın geliştirdiği ‘Demokratik Ulus’ sistemi bir yandan halkların özgür ve eşitçe bir arada yaşamasını sağlarken, diğer yandan ulus-devlet zihniyet ve sistemi için de bir dinamit görevi görmektedir. Bu da komplocu güçlerin Öcalan’a daha kapsamlı ve derin bir savaşı yeniden devreye koymasına neden oldu.

9 EKİM VE KUZEY SURİYE İŞGALİ NE ANLAMA GELİYOR?

9 Ekim 2019’da işgalci Erdoğan’ın Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına saldırısı da bu minvalde ele alındığında tesadüfen gelişen bir durum olmadığı ortadadır.

9 Ekim kuzey Suriye saldırısının en temel sebebi ise Öcalan’ın geliştirdiği Demokratik Ulus modelinin dağıtılmasıydı.

Son 9 yıldır Suriye de devam eden savaş da yine uluslararası güçlerin komplo kapsamında yaptıkları planın hayat geçirilmeye çalışılmasıdır.

Ancak Suriye’de yaşanan savaşın ve yıkımın baş rol oyuncularından biri de yine Erdoğan’dır. Terör gruplarıyla başarı sağlamayan Erdoğan bu sefer fiilen kendisi devreye girmek istemektedir. Ancak bilinmesi gereken bir diğer husus, Erdoğan’ın Suriye’de başarılı olması durumunda sadece Kürtler açısından değil, tüm bölge halkları açısından yeni ve daha karanlık bir dönemin başlayacak olmasıdır. Fakat, Erdoğan’ın 9 Ekim’de Kuzey ve Doğu Suriye işgal saldırısını, QSD ve bölge halkı, sergilemiş olduğu direnişle kısmen durdurmayı başarmış olsa da bu tehlikenin tümden bittiği anlamına gelmemektedir. Herkesin bu kirli planın farkında olarak işgale karşı çıkması ve mücadeleyi her alanda büyütmesi de bir zorunluluk olmaktadır.