Erdoğan amaçlarını itiraf ediyor: İşgal ve demografik değişim

Girê Spî ve Serêkaniyê’de ABD ile bölgedeki yerel askeri meclislerinin gerçekleştirdiği ortak kara devrisinin hemen birkaç saat sonrasında konuşan Erdoğan, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik işgal tehditlerini tekrarlayarak, bölgeye dönük niyetini açıkladı.

Erdoğan amaçlarını itiraf ediyor: İşgal ve demografik değişim
10 Sep 2019   04:25
HABER MERKEZİ – AZAD SEFO

Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kuzey ve Doğu Suriye’de oluşturacakları “Güvenli” bölgedeki tüm yerleşim yerlerine bir milyon insanı yerleştirmek istediğini söylüyor. Oysa ki, DAİŞ saldırılarından kurtarılmış o bölgeler, Suriye'nin en güvenli alanları. İlginç olan durum da, Erdoğan’ın köy ve kentlerden bahsetmesi. ABD’nin Türkiye ile Kuzey ve Doğu Suriye arasında arabuluculuk yaptığı, bu arabuluculuk sonucunda 7 Ağustos’ta bir anlaşmanın sağlandığını herkes biliyor. 

Tüm diktatörler demokrasiden korkar

Ne var ki, Erdoğan'ın bölgede bir güvenlik durumu istemediği de bir gerçek. 2018’de Efrîn’i işgal ettiği gibi şimdi de bölgenin tamamını işgal etmeyi hedefliyor. Çünkü, Erdoğan, bölge halklarının ilan ettiği demokratik sistemi kabul etmiyor. Zira bütün diktatörler demokrasinin gelişiminden ve halkın iradesinden korkarlar. Çünkü onlar için asıl olan koltuklarında sonsuza dek oturmakatır.

Temel amaç demografik yapıyı değiştirmek

Dikkat edilirse Erdoğan en fazla da Kürtlerin yaşadığı bölgeleri işgal etme peşinde. Ancak ABD-QSD ve Türkiye arasında varılan anlaşmaya göre, Türkiye bölgedeki kentlere giremiyor. Bu da Türk devletinin demografik değişim planlarının boşa çıkarıyor.

Erdoğan sürekli olarak 1 milyon Suriyeli göçmeni bölgeye yerleştirmekten dem vuruyor. Plan bölge halkını yerlerinden göç ettirmek, onların yerine Türkiye'de bulunan göçmenleri getirip yerleştirmektir. Türkiye’nin zaten bu doğrultuda planları var. Efrîn’in durumu bütün gerçekliğiyle gözler önünde. Zorla yerinden edilen Efrînli Kürtler çadırlarda yaşarken, Erdoğan, bölgede Kürt varlığını yok etmek ve demografik değişim yaratmak için bölgeye Lazkiye ve Suriye’nin diğer bölgelerinden getirdiği Türkmen ve Arap aileleri yerleştirdi. Onun için Erdoğan'ın göçmenleri Suriye'ye göndermekteki planının kesinlikle çok masumane bir plan olmadığını, aksine bölgede yeni göç ve iç çatışmayı hedefleyen, bununla birlikte Kuzey ve Doğu Suriye'de de yeni bir demografik değişimi hedef aldığını bilmek gerekir.  

Özerk Yönetim mültecilere yardım edeceğini defalarca belirtti

Özerk Yönetim, Kuzey ve Doğu Suriye’den göç etmek zorunda kalan göçmenlerin tekrardan geri dönmesi için her türlü yardımı yapmaya hazır olduklarını açıkça belirtti. Özerk Yönetim, Türkiye’ye kaçan çok sayıda DAİŞ çeteleri ile sivillerin öldürülmesinde rolü olanlar dışında herkesin bölgeye dönebileceğini, daha önce de açıklamıştı. Öyle ki, Özerk Yönetim, bu kişilerin DAİŞ’in yeniden yayılmasında ve yeni bir savaşın gelişmesinde tehlike oluşturabileceklerini, bunun için de bu kişilerin mutlaka yargılanmaları gerektiğini savunuyor. 

Türkiye’nin işgal ettiği kent sakinleri geri döndü mü?

Erdoğan 2016 yılında Cerablus, Bab ve Ezaz’i işgal etti. Bölgeyi işgal ettiği zaman sivillerin evlerine döneceğini açıklamıştı. Burada sorulması gereken soru bu sivillerin akıbetlerinin ne olduğudur. O siviller şu anda nerelerdeler, topraklarına geri dönebildiler mi? Hayır, bu insanlar yerlerine geri dönemediler. Bölgeye sadece çetelerin ailelerinin dönüşüne izin verildi, hatta bu aileler bir plan dahilinde getirilerek bölgeye yerleştirildi.  Türk devleti ve çetelerinin işgalindeki bölgelerde her gün onlarca kişi kaçırılıp işkence edilerek katlediliyor. Bu veri tek başına türk devleti ve çetelerinin bölge siyasetini, sosyolojik dezenmorfasyan çalışmalarını ortaya koyuyor. 

Mülteciler koz olarak kullanılıyor

Erdoğan, Kuzey ve Doğu Suriye’de işgale bahane ettiği ‘güvenli bölge’nin kendi istediği doğtultuda oluşturulmaması durumunda, ülkesindeki Suriyeli göçmenleri koz olarak kullanıp, Avrupa’yı “Kapıları açarız” diyerek tehdit etmişti.

Erdoğan’ın bu tehditleri, İdlib’deki gelişmelerden bağımsız ele alınamaz. Erdoğan ve Putin, 17 Eylül 2017’de tarihinde; İdlib, Hama, Lazkiye ve Halep’i kapsayan 15-20 km genişliğinde bir ‘silahsız bölge’ oluşturulması için anlaşmaya varmıştı. Anlaşmaya göre çeteler bu bölgeden çıkarılacak, Halep-Hama ve Halep-Lazkiye uluslararası yolları ulaşıma açılacaktı. Ancak Türkiye anlaşmanın gereklerini yerine getirmedi ve Suriye rejimi ile Rusya, 30 Nisan 2019’da başlattığı operasyonların neticesinde Hama’nın kuzeyini ve İdlib’in güneyindeki bazı bölgeleri ele geçirdi.

Varlığını korumak için Kürtleri tehdit ediyor

Çete gruplarının ağır darbeler alması ve koz olarak kullanamamaya başlaması üzerine Erdoğan, Ağustos ayının sonunda Moskova’ya giderek Putin ile pazarlık masasına oturdu. Rusya, görüşmede, Heyet Tehrir El Şam ve ilan ettiği ‘hükümet’ yapısına bağlı çetelerin tasfiyesini Türkiye’ye kabul ettirdi. Böylece bölgedeki rüzgarlar Erdoğan’ın istediği yönde esmedi ve Erdoğan, Suriye’deki varlığını sürdürebilmek için Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik tehditlere yöneldi. Türkiye, İran ve Rusya’nın 16 Eylül günü Ankara’da gerçekleştireceği zirvede Türkiye’nin İdlib’deki varlığı tartışma konusu olacak ve bu durum da Erdoğan’ı endişelendiriyor.

İç ve dış kriz tehditlerde etkili

Erdoğan’ın tehditleri daha derin ele alındığında, Erdoğan’ın yaşadığı iç kriz ve AKP içindeki çatlakların da bu tehditlerde etkili olduğu yorumunda bulunabiliriz. Erdoğan’ı iktidara taşıyan ve AKP’nin kurucusu olan birçok isim birer birer partiden kopuyor. Bazıları da yeni parti kurma çalışmaları yürütüyor. Bu durum Erdoğan’ın 2023 hayalleri için büyük bir tehlike.

Öte yandan ülke içinde de ekonomik kriz gitgide derinleşiyor, işsizlik oranı her geçen gün artıyor. Dış siyasette ise Ankara’nın, üyesi olduğu NATO ile ilişkilerindeki kötü tablo her geçen gün derinleşiyor. Ayrıca çoğu ülkenin terör örgütleri listesinde yer alan Müslüman Kardeşler’e desteğinden dolayı Suudi Arabistan, Mısır, BAE gibi birçok Arap ülkesiyle de arası kötü.

Kısacası Türkiye, girdiği Suriye bataklığında debeleniyor. Erdoğan’ın Rusya ve ABD arasındaki çelişkilerden faydalanarak izlediği siyaset ise, artık Osmanlı hayallerini gerçekleştirmesine yetmiyor. Putin, Erdoğan’ı İdlib’de köşeye sıkıştırdığı gibi; Erdoğan’ın elinde de Astana görüşmeleri ve Rusya ile İran’ın katılımıyla gerçekleşen diğer toplantılarda kullanabileceği bir kart kalmadı. Bununla birlikte ABD’nin de Erdoğan’ın hatırı için Ortadoğu’daki çıkarlarından vazgeçmesi gibi bir niyeti yok. Çünkü ABD’nin, “Ilımlı İslam”ı yaymak için görevlendirdiği Erdoğan, aba altından ABD’ye karşıtlığını gösterdi. 

ANHA