Reqalıların soluklandığı mekan
Fırat Nehri üzerindeki eski ve yeni köprü arasındaki alan, manzarası ve serinliğiyle Reqalıların dinlendiği, soluklandığı başlıca mekanlardan biri.
EMİNE EL-ALİ/ REQA
DAİŞ çetelerinin işgali döneminde Reqalılar, çetelerin elinden çok acı çekmiş, büyük zorluklar yaşamıştı. Çeteler kentte tüm yaşam alanlarına sınırlamalar, cezası ölümlerle sonuçlanan yasaklar koymuş, bu durum başta kadınlar olmak üzere tüm Reqalılara hayatı cehenneme çevirmişti. Bununla birlikte çetelerin meydan infazlarına tanık olan birçok kişi, halen derin psikolojik yaraları içinde barındırıyor.
20 Ekim 2017’de kentin, QSD tarafından çetelerden temizlenmesiyle birlikte, Reqa’da yeniden yapılanma çalışmaları başlanmış, kentte hayat yeniden örülmeye başlanmıştı. Bunlarla beraber, çetelerin çektirdiği acıları yıllarca yaşamak zorunda kalan Reqalılar, bir yandan yaralarını sararken bir yandan da kentin güzelliklerinden biri olan Fırat Nehri kıyısında stres atıyor.
Neden her iki köprü arası?
Bahsi geçen alan, Reqa’nın turistik mekanlarından biri. Kent sakinleri, neredeyse her gün burada piknik yapıyor, soluklanıyor, suya girip serinliyor.
Bu alanda, batı yakasında yarım daire şeklindeki yeni köprü bulunuyor. Bu köprü, QSD savaşçılarının ilerleyişini engellemek isteyen çetelerce patlayıcılarla yıkılmıştı. Doğu kısmında ise eski köprü, ya da diğer adıyla El-Etîq köprüsü bulunuyor. Bu köprü ise İkinci Dünya Savaşı döneminde, 1942 yılında inşa edilmiş. Çetelerin her şeyi yakıp yıktığı kentte, eski köprü de tahrip oldu. Yerel Yönetimler Komitesi de tahrip olan köprünün restorasyon çalışmalarını sürdürüyor.
Serinliği ve güzel görüntüsüyle her gün onlarca Reqalının uğrak yeri olan bu alan, ailelerin geçmiş günleri unutmasına, kent gürültüsünden bir nebze olsun uzaklaşılmasına imkan veriyor.
Çeteler burayı da yasaklamıştı
DAİŞ işgali döneminde çeteler, Fırat Nehri kenarında piknik yapmayı, hatta oturmayı bile yasaklamıştı. Buna karşı gelenler ise tutuklanıp ağır işkencelerden geçiriliyordu.
Piknikçilerden Xalid El-Şêx Ali, şunları söylüyor: “Fırat’ın kenarında oturup aldığım huzuru başka hiçbir yerde alamam. Ben ve ailem piknik malzemelerimizi alıp akşamüstü buraya geliyoruz. Ta ki karanlık çökene kadar. QSD’nin sayesinde, o eski karanlık günlerden kurtulduk.”
Nehir kenarında soluklanan Ehmed El-Eswed ise şunları diyor: “Çaydanlığımı da alıp buraya geldim. Burada şehir kalabalığından uzak bir şekilde iyi vakit geçiriyorum. Burada güneşin batışını izlemekten zevk alıyorum.”
Kadınlar da orada
Çetelerin hayatı kararttığı dönemde kadınlar evden dışarı bile çıkamıyordu. Kentin kurtuluşuyla birlikte üzerlerindeki karanlıkları yırtan kadınlar, mahrum kaldıkları birçok şey gibi bu alanın güzelliğini de yeniden görür oldu.
Çete zulmünü birebir yaşamış olan Nûr El-Abid, şöyle konuşuyor: “Allah’a şükür DAİŞ’ten kurtulduk. Allah, bizi o kara günlere bir daha döndürmesin. Şimdi kimseye hesap vermeden evden dışarı çıkabiliyoruz. Her ne kadar talan olmuşsa da bu nehrin kenarında çektiğimiz acıları unutuyoruz. Burada, çetelerin ve savaşın yarattığı yıkımı unutuyorum.”
(cj)
ANHA